29 Mart 2012 Perşembe

Home Tv

Digiturku olanlar bilir, 17. kanal Home Tv'yi. Bazı anneler bebeklerini koyuyor ya -ki ben çok yanlış buluyorum-baby tv gibi kanalların önüne ve bıdıklar gık demeden sessizce hipnotize olmuşçasına izliyor, başlarda ben de Home Tv izliyordum, birbiri ardına başlayan yemek programlarından ayrılamıyordum...Hele geçen yıl bir Ellie tutkusu vardı bende hem diyetisyen hem aşçı hatunu kaçırmazdım( o da güya sağlıklı yemek yapıyordu hazır gıdalarla). Son dönemlerde pek izleyemesem de dün ayaklarımı havaya kaldırıp dinlenme saatime denk gelen programı izledim, görmeyeli kadro da değişmiş zaten, tanıdık kimse kalmamış:)

Şimdi ablalar bir sürü yemek yaptılar ama ben gözüme bir tarif kestirip bugün Türk ezgileri de ekleyerek kendimce yorumladım. Az önce merak edenler olursa oricinıl halini de bulabilsin diye aradım ama bulamadım tarifi sitelerinde belki de henüz yüklemediler.

Yemek bildiğimiz kuskusla yapılıyor. Çocukluğumda çok severek yerdim, ne zamandır yememişim.1 su bardağı kuskus ve 1 kuru soğan dışında ölçü veremeyeceğim çünkü göz kararı yaptım.



Önce yaklaşık 1 tatlı tabağını dolduracak kadar doğranmış mantarı tereyağda suyunu çekene kadar kavurdum. Başka bir tencerede biraz kuşbaşı et kavurup tencereden aldım ve aynı tencereye biraz tereyağ ekleyip soğanları kavurdum. Soğanlar kavrulunca 1 su bardağı kuskusu ekleyip suyunu koydum -1 su bardağı kuskusa 1+3/4 su bardağı su kadar- Kuskuslar pilav gibi demlenip altını kapatınca içine kavrulmuş mantarları ve eti ekledim. Aslında bir avuç kadar da kuru üzüm attım ama o fotoğrafı çektikten sonra aklıma geldi. Bence çok güzel bir yemek oldu ama tatlı ve tuzluyu aynı yemekte yemeyen kocacık üzümsüz versiyonu tercih etti. Yanında salatayla güzel bir öğün oldu.

*************************

Geçenlerde şurada  gördüğüm telefon kılıfını çok beğenince kendime bir tane yaptım.


Benimki biraz şehla oldu:)

***************************

Son olarak:
* Birilerinin nihayet piyasadaki bal kirliliğine el atmış olmasına sevindim. Her kanalda bal reklamı görmekten gına gelmişti.  Aynı iç bayıklığı eşliğinde fenaşlama durumunu Caprice Gold mudur ne karın ağrısıdır onu görünce bir de Günseli Deniz mi bir kadın var reklam panolarında bulutlar içinde melek gibi duruyor turuncumsu saçlarıyla o her yerde karşıma çıkınca yaşıyorum.
*Sağ kolumda bir ağrı var ki tarif ederken içimden " damar damar üstüne bindi" demek geliyor!
* Bugün yürüyen merdivenlerde önümde duran amca merdiven kenarlarındaki fırçamsı şeylerle yukarı çıkana kadar ayakkabılarını temizlemeye çalıştı, ani bir dönüşle omuz üstünden yüzüme bakınca iç sesim dışıma mı taştı acaba dedim.Akşam kocacığa anlatınca öğrendim, meğer bunu yapan çok kişi varmış!

Herkese şimdiden mutlu cumalar:)

27 Mart 2012 Salı

Yaz gelmeden

Biliyorum kimsenin sabrı kalmadı soğuk havalara, hatta kimileri yazlıkları çıkarttı bile güneşi görünce omzuna bir hırka atıp dolaşmaya başladı...Her mevsim itina ile üşüyebilen hatta ayakları 4 mevsim hiç ısınmayan biri olarak tshirt için oldukça erken deyip giyenlere saygı duyuyorum ama eminin ki yakında farenjit olacaklar:)

Mart son topları çevirirken yine yaptı yapacağını, hava durumu spikerleri bas bas bağırıyor sıcaklıklar düşecek diye, hatta bugün biri kar yağacakmış dedi!!! Eğer siz de benim gibi cemresi geç düşenler ve ısınamayanlar kulübündenseniz buyrun yaz gelmeden şu sobanın başına...


Boş boş ısınmayayım derseniz yanında bunlar da olabilir:


Çoğu kişinin diyet modu "on". Bu da son kaçamak olur:)

Geçenlerde yaptığım bileklikler beğenilince ben de bir kaç model daha denedim.





Bunlar da Ebygale'min eserleri, hediye edildiklerinden beri onlara bakmaktan çalışamıyorum:)



23 Mart 2012 Cuma

Biraz Tiyatro?

Son günlerde bahar geliyor, güneş açıyor, aman da ısındık, paltoları çizmeleri attık diye sevinir olduk. İşte sevinmek için bir neden daha, 3. Nilüfer Tiyatro Festivali başlıyor, hayırlı uğurlu olsun...



Birkaç oyun kestirdim gözüme bakalım bilet bulabilecek miyim, Bir Delinin Hatıra Defteri'nin biletleri 10dk içinde bitmiş de ondan diyorum...
Programa göz atmak isteyenler burayı  tıkırdatınız:)
Bilet kapıcı şanslı tiyatroseverlere iyi seyirler...
Herkese bol dinlenmeli, eğlenmeli, enerji dolmalı iyi haftasonları!

21 Mart 2012 Çarşamba

Tavuklu Börek

Portakal ağacından aldığım bu tavuklu börek tarifi ne zamandır buzdolabı üzerinden bana bakıyordu, iş yerimiz taşındığından beri taze yufka satan dükkanlara uzak olduğumdan yolum yufkacıya düşene kadar bekledim...Nihayet geçenlerde yaptım ve çok güzel oldu. Zaten ben portakal ağacından alıp yaptığım ve kötü olan bir tarif de hatırlamıyorum, olduysa da benden kaynaklıdır:)


İçinde kuş üzümü ve fıstık olunca süper über lezzetli oluyor...nam nam nammmm....

Bu yıl da geleneksel kitap fuarı turumu tamamladım, listemi yapıp gittim, fiyatlar internet fiyatlarıyla paralel olunca, 2 kitabı da bulamayınca 3 kitapla eve döndüm..Kocacık aradan birini kaçırmış, 2 İhsan Oktay Anar kitabı aldım, bakalım nelere götürecek bu kez beni....Biri de Auster kitabı, bunun da yorumları çok güzeldi, meraklardayım...


Bir de pek sevgili Ebygale'min yaş alması şerefine güzel bir toplantı yaptık, aman ne duygu dolu anlardı balık olmayanların bile göz yaşları sel oldu aktı:)




Bu bileziklerden ona da bir tane yaptım ama esas hediyesi daha bi güzeldi:) Bu da benim friendship bilekliğim oldu, seri üretime geçmiş buldum kendimi sevdiklerime birer tane yaptım yazın arkadaş arkadaş takalım diye, umduğumdan çok beğenildi e ben de pek mutlu oldum:)

13 Mart 2012 Salı

Ton Balığı Köftesi

Son zamanlarda çoğu kişi üzerindeki uyuşukluktan şikayetçi, ben de dahil. Akşam mutfağa girmek istemiyorum, öyyyle yatayım yuvarlanayım, birileri yapsın yemeği, toplasın bulaşıkları koysun makinaya edasındayım. Dedim ki bu mıymışıklık nereye kadar gidecek??
Kalktım ne zamandır ötelediğim bir şeyi yapmaya karar verdim, biliyorum araya bir reklam alsam yine cayarım.


Aldım elime kemanımı, sarmaşmayalı çok olunca küstü tabi bana, akordu bozulmuş, uğraştım didindim yapamadım, daha önce bir kez mi bir kez de sol telini kopartıp gözümü çıkarmaktan son anda kurtulduğum için fazla üstelemedim.. Akord düdüğü de ikirciklendi, o da mı bozuldu ne...Elimde kemanım kalakaldım, moralciklerim bozuldu, bir yandan da kızdım kendime bu kadar ihmal ettiğim için...Şimdi bu işten anlayan birini bulmak lazım...

*******
O zaman yeni denemelerimden birine geçeyim:

Ton balığını makarna salatası, yeşil salata ve sandviç içinde çok severim, değişik gelen Sahrap Soysal'ın bu tarifini görünce denemeden edemedim.


 Güya ölçüyü azaltıp yapacaktım, elimin ayarı kaçtı...Bence güzel oldu, misafir için de güzel bir arasıcak...


Bu da kocacığın geçenlerde hazırladığı tabak...İnsanın kocasının yemek yapması çok güzel ancak gönlü olacak daaaaaa hazırlayacaaak...

Bu arada güzel bir çekiliş var kelebeğin gözünden 'e bir tık tık.

12 Mart 2012 Pazartesi

Yemeli İçmeli İstanbul Seferi

Bu hafta sonu İstanbul'da yaşayan dguducumun yanına gittik, maksat hem annemler de oradayken hasret gidermece hem de hava değiştirmece olsundu.Yalnız son günlerde bizi sevindiren hava hafta sonu yine cilvelenince soğuktan pek bişey yapamadık, planlarımız suya düştü. Madem açık havada gezemiyoruz biz de kapalı yerlerde takılalım biraz da lezzet avına çıkalım dedik...

Önce uzun zaman sonra ilk kez sohbetli bir kalabalık aile kahvaltısı yaptık.


Sonra Beyoğlu yollarına düştük... İnci Pastanesi'nde profiterol...


Bu pastaneyi açan amca profiterolün mucidiymiş, tadın derim.
Gezdik, dolaştık, üşüdük derken rotayı Sultanahmet'e çevirdik.































Bursa'daki İskender gibi bir mekan ve işletme tarzı. Herşey mükemmeldi, anlatıldığı kadar varmış.
Fiyat listesi de işte böyle, gayet uygun!



Akşama doğru hava iyiden iyiye dondurmaya başlayınca kendimizi bir alışveriş merkezine attık...




Birkaç takı toka alışverişi, yaza yatırım...
Eve dönerken gözü dönmüş Galatasaray holiganlarının hışmına uğradık metroda, bir an ezilip öleceğiz sandım. İtiş kakış canımızı zor kurtardık. Bu ne aklını peynir ekmekle yemişliktir, altta kalanın canı çıksındırcılıktır!

Bunlar da tatlı arkadaşımın bana nadide elceğizleriyle ördüğü eldivenler...



Benim ellerin ölçüsünü bire bir tutturmuş ya helal olsun! Teşekkürler canımcım, ellerin dert görmesin inşallah!

8 Mart 2012 Perşembe

Mimci Geldi!

Birkaç gündür planladığım işleri yapamama, zamanlama şaşırma, son anda tutuşma gibi sorunlardan muzdaribim. Bu nedenle sevgili Keşke Gerçek Olsa Damla'nın da mimini yazamadım! Bu da benim 2. mim yazım olsun, hoşlanmayanlar zaten çoktan kapadılar sayfayı:)

*Hayatınız film olsaydı adı ne olurdu? Soundtrackinde hangi şarkılar çalardı?
Hayatımın son dönemini düşünecek olursam, iş hayatımda birtakım "nato kafa nato mermer" insanlarla çalışmak zorunda kaldığımdan ve 17830965 kere konuşmamıza rağmen bu insanların hala sorumluluklarını yerine getirme hususunda yayvan davranmasından ötürü bana fenalar diz çöktüğünden bunalım bir film olurdu. Adı "Kitanya'da Kara Gün' gibi 3. sınıf Japon korku filmlerini andıran bişey olabilirdi, senaryoda muhtemelen birisi testereyle birilerini doğrayacaktır zaten:) 

Soundtrack'i ise şu olabilirdi; Susam Sokağı'nda bir kukla vardı, piyano çalardı; "yağmurlu soğuk bir hava, şaşırdım yolumuuu karanlıktaaa, bana söyler misiniz nasıl gidilir Susam Sokağı'naaaa" Ama benimki nasıl gidilir Kitanya'yaaaa olurdu.Bir de klip çekerdim, o piyanistin kafasını piyanoya vurduğu gibi kafamı klavyeye vurur neden bu insanlar adam olmuyor diye çemkirirdim.

*Bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa neyi ya da neleri değiştirirdiniz?
Her sabah ne giyeceğimi ve her akşam da ne pişireceğimi düşünme problemini değiştirmek isterdim. Bir de iş hayatımdan çıkarmak istediğim kişiler var, saçlar hiç yağlanmasın da isterdim.
Fordcuların fordladığı yerlerin kopmasını sağlayan bir sistem geliştirirdim, sıkıysa inkar da etsinler sonra.
Yiyip yiyip kilo almamak da var, bu güç çok tehlikeli!

*Sizi en çok etkileyen sinema sahnesi ya da sahneleri nelerdir?
En eskiden başlayacak olursam Sadir Alışık'ın bir filmi var Gelinlik Kızlar.




Küçükken bu filmi izlediğimde kız kardeşlerin annelerini özlediklerinde(anneleri hapistedir)birbirlerine  ninni söyledikleri sahne vardı, "Seen bir melekksin ipeeektendir kanaaadın ..." diye gider, nasıl hüzünlenirdim nasıl...


Çağan Irmak'ın meşhur " Açaydım gollarımı, gitme diyeydim..."  sahnesi.



Stonning of Soraya'da Soraya'nın recm edildiği sahne.





















I am Sam'da küçük kızın babası ile konuştuğu hemen hemen her sahne.













Forrest Gump'da Forrest'in bankta oturup annesinden söz ettiği sahne "annem hep derdi ki hayat bir çikolata kutusuna benzer..."








Balık burcu insanı olarak duygusala vuran çoğu sahneden etkilenirim ben:(


* Yaşadığın şehir bir günlüğüne sana tahsil edilmiş, senden başka kimse yok. Ne yaparsın?
O gün havanın nasıl olduğuna bağlı, yağmurlu falansa fark etmez evden çıkmam:) Film falan izlerim, benim yalnız canım sıkılır, bana yine esmer günler düştü diye ağlanırım.

*Şu sıralar ilgiyle takip ettiğin diziler?
Kuzey/Güney
Behzat Ç.
Yalan Dünya
Leyla ve Mecnun


Oldu mu bilemedim valla.
Şimdi mim seven var sevmeyen var, ama ben de adet yerini bulsun diye devir teslim yapacağım; haydi bakalım, Ebygale, Smilena, Aslı, Seda. Başarılar!
Not: Damla'ya sevgiler:)

 

4 Mart 2012 Pazar

Deniz Çarşaf Gibi?

Dün ne kadar kasvete sürüklediyse beni bugün de bir o kadar enerji doldum. Güneşi görünce Mudanya'ya deniz havası almaya gidelim dedik,  derin nefes alarak temiz havayı soluduk, iyota doyduk.

Deniz kenarı güneşi özleyen insanlarla doluydu hatta kaynakçı gözlüklerini takmış, testesteron fışkıran bedenlerine gögüs dekoltesi vermiş yağız delikanlılar,  tespih kolyeleri ve jöleli saçlarıyla stil sahibi biscolata erkeğiymişler de gören herkesin dibi düşüyormuş endamıyla güruh halinde arz-ı endam ediyorlardı.


Ve martılar...Çok güzeller,özlemişim onları...Yanımızdan geçen teyzenin koluna bir hediye bıraktı birisi, bundan dolayı yakından uçanlardan  tedirgin olarak geçtim yanlarından:)


Babamın tayini İstanbul'a çıktığında 5 yaşlarındaydım. Annem-babam ev bulma, taşınma telaşı sırasında zorunlu olarak benimle dguducumu anneanneme Çanakkale'ye bırakmışlardı, annemi hiç o kadar özlediğimi hatırlamıyorum, anneannemden gizli ağlardım çok özledim diye -canım ben-...Telefonda annem İstanbul'u anlatıyordu, gelmelerine az kalmıştı, "deniz çarşaf gibi" demişti...Ne demekti ki "deniz çarşaf gibi"?
Çok düşünmüştüm, anlayamamıştım....Sonra annem göstermişti, işte böyle bir şeydi....


Güneş de olsa daha soğuk hava, madem kış gidiyor bir salep içmeden göndermemek lazım. Deniz manzaralı olunca daha da güzel geldi tadı, ha bu arada İncir Cafe'de salep gerçek salep, çakma değil!


 Peki bu damdaki kemancıya ne demeli? Tutup sevesi gelmiyor mu insanın?

Mutlu haftalar şimdiden:)

3 Mart 2012 Cumartesi

Kitaplı Sinemalı Cumartesi

Hafta sonu  hava kapalı ve soğuksa ve evdeysem ertelediğim ne kadar iş varsa yapasım geliyor. Bu sebeple kıymetli cumartesi gününü mutfak dolapları, buzdolabı temizliği de dahil olmak üzere ne zamandır bekleyen tüm işlerimi yaparak geçirdim...Umarım yarın güneş açar...
Ne zamandır elimde sürünen kitabımı -New York Üçlemesi- da bitirmiş oldum. Bu arada blog sayfamda okuduğum kitabı da güncellemediğimi farkettim, İhsan Oktay Anar kitabı okumayan varsa çok şey kaçırıyor haberi olsun. Ben ilk kez Puslu Kıtalar Atlası'nı okudum ve diğer kitaplarını da mutlaka okumak istiyorum, böyle bir masalsı anlatımın benzerini görmemiştim, içinde kayboldum gittim resmen bitmesin diye azar azar okudum, araya reklam aldım:)

Paul Auster ile de ilk tanışmam New York Üçlemesi ile oldu. Cam Kent, Hayaletler ve Kilitli Oda adında üç ayrı kitaptan oluşan üçlemeyi Can Yayınlarının hepsinin bir arada bastığı kitaptan okudum ki öyle okunmalı diye düşünüyorum zira hikayelerde verilen detaylara dikkat etmezseniz göndermeler havada kalır. Başta sıkıcı gibi gelse de sonra bilmeceyi tamamlama ve yazarın oyunlarını çözme isteği ile devam ettim. Yalnız okurken  birçok kez "bu adam hangi kafayla yazıyo ya" diye düşündüm, bazı cümleler var ne dediğini düşünürken bir başkası geliyor durup düşünme molası verip devam ediyorsun, 3. hikaye(Kilitli Oda) diğerlerine göre daha güzeldi ve son cümleyi okuyup bitirdiğimde sonuçtan emin olmak için "bi daha mı okusam" dedim:) Sevecekler kadar sevmeyecekler de çoktur, ilginç bir tarzı var Paulcüğün.

O kadar iş yaptıktan sonra bir ev sineması keyfi yapalım dedim. Yüzde patlayan sivilceler nedeniyle sınırlı sayıda mısır patlatıp kalan hakkımı diğer abur cuburlara sakladım.




Keşke 3D izleseydim. Çocuk kitabından uyarlanan bu film bana Alis Harikalar Diyarında, August Rush gibi bir tat verdi, 1930'ların Paris'inin tren istasyonunda minik bir yolculuğa çıktım, dönmek istemedim...Bir de filmde bir sürpriz var sinemanın nasıl başladığını, çekilen ilk filmleri falan görüyorsunuz... Çocuğumuz da pek bir yetenekli maşallah:)Tavsiye edilir, çoluk çocuk izlenesi bir film.  Bir de uyuklamadan sonuna kadar izledim ya aferin verdim kendime.

Cumartesi bitmiş bile, o zaman haydi iyi pazarlar şimdiden....