21 Eylül 2011 Çarşamba

İstanbul Hatırası

Babamın tayini İstanbul’a çıktığında 5 yaşındaydım, ev bulup taşınana kadar kardeşimle beni anneanneme göndermişlerdi ve 2 haftalık zaman anne-babasından ilk kez bu kadar uzak kalan bizim için geçmek bilmemişti.
Anne-baba nihayet zar zor buldukları bir eve taşınmış bizi yanlarına almışlardı, eve giden dik yokuşlu ve bol merdivenli yol astım hastalığım sebebiyle zayıf bedenimi oldukça yorardı, sonraki yıllarda çoğu zaman okuldan dönüş saatimde anneciğim külçe gibi ağır okul çantamı taşımak için merdivenin başında beni bekler, birlikte dinlene dinlene eve dönerdik. O zamanlar Beşiktaş’taki dinozorlu park, Tarabya’daki eski park, İstinye sahilindeki yürüyüşler, Gezdim Gördüm Geldim gemileri, sıkışık minibüsler, kışları gri ve puslu, is kokulu havadan ibaret olan İstanbul, sonraları 3. sayfa haberlerinin ev sahibi, korku tüneli gibi bir yer olarak belleğimdeki yerini almış, dünyanın sayılı güzel şehirlerinden olduğu söylenmesine karşın kara listemden bir türlü çıkamamıştı.
Neyse ki oldukça uzun bir süre sonra yapılan planlar hayata geçiyordu, dguducum İstanbul’a taşınmıştı, orta çocukluğumun geçtiği şehre yıllar sonra gittiğimizde kalacak yerimiz hazırdı, hafta sonu İstanbul’la yeniden tanışmak üzere yola çıktık. Dguducuğumun 3 günlük yoğun iş dönemi gittiğimiz tarihe rastlayıp o bizi karşılayamayınca, e biz de yol iz bilmeyince evine en yakın servis imkanı olan Metro Turizm ile (tövbe etmeme rağmen mecbur kaldık) seyahat etmek zorunda kaldık ki artık alternatif ulaşım yollarını öğrendiğim için bir kez daha 3 saatlik yolu 5 saatte gidip aynı eziyeti çekmemeye kesin kararlıyım!
Cumartesi, yüzümde saf bir mutluluk, istemsiz bir tebessümle taksim metrosunun meydan çıkışına yaklaşırken Cake’in “perhaps perhaps perhaps” i ya da Athena’nın “senden benden bizden” i inceden kulağıma gelip biten şarkının yerini “yesterday” alınca bedenime zerk edilen bir gıdım enerji ve romantizmle kendimi gerçek bir Avrupa kentinde hissettim. Bu gezi hem yemeli hem görmeli olacaktı, ilk yemek durağı da meşhur ıslak hamburgeri en güzel yapan yer olarak duyduğum “Kızılkayalar Hamburger”di. Salçasever bir kimse olduğumdan bu tat bana yabancı olmamakla birlikte beklentilerimin de altında çıkmadı, severek yedim. 

Ipıslak Hamburger


Nihayet gelebildim

Ucuz çul çaput satıldığını duyduğum meşhur Atlas ve Terkos (onlar “z” ile yazmış)Pasajları ve keyifcizadelerin müdavimi olduğu Çiçek Pasajı umduğumdan küçük, ayrıca çul çaput hiiiç de öyle ucuza değil hatta buradaki piyasadan da pahalı. Hesaplısından giyim kuşam alışverişi yaparız derken sadece Eminönü’nde Kurukahveci Mehmet Efendi’den çekilmiş taze kahve ve magnet satın aldım. Bir de alış verişten sayılmaz ama meşhur Beyoğlu Çikolatası aldık, ama hayatımda yediğim en başarısız çikolatalardandı, büyük hayal kırıklığı yaşadık, Kahve Dünyasından aldıklarımız gibi çıkmasını beklerken, yağlı, kokulu, yapış yapış bir şeyle karşılaştık.


2 tane alınca özel kağıt kutuyla verdiler:)


İstanbul magneti de diğerlerinin yanında yerini aldı...



Oltaların iğnelerinden korka korka yürüdük köprüden:)



Yolun yarısı

Adı Osmanlı zamanında suyun halka taksim edildiği yerden gelen Taksim’den başlayan yürüyüşümüz Sultanahmet’te sonlandığında hem yorulmuş hem de acıkmıştık, Galata Köprüsü altında arkadaşlarımızla buluşup balık ekmek yedik, o yolu tekrar yürüyemeyeceğimizden hep birlikte tünele binip (tünele de binilir mi bilemedim şimdi) başka bir grupla buluşmak üzere İstiklal’e döndük. Akşam yemeği için Hayri Usta’nın meşhur tıklım tıkış mekanında dürümünü tattık, oldukça lezzetli dürüm dguducumun yorgun ve otobur bünyesine ağır gelince o saatten sonra onun için hayat oldukça zorlaştı. Keyifli sohbetlerin moralleri tazelediği gece sonunda yeni görüşme planları yaparak ayrıldık. Sabah, birden şuursuzca spora dadanıp saatlerce pilates yapmışım da hamlamışım gibi ağrıyan kol-bacak-bel üçgeni ile uyandığımda yeni günün maceralarına hazırdım ancak dguducum kötü bir gece geçirdiğinden ve midesi hala normale dönmediğinden maalesef bize katılamadı, küçük bir plan değişikliği yaptık. Arkadaşlarla Beşiktaş’ta buluştuk, çarşıyı gezdik, “Kartalımız”ın önünde fotoğraf çekildik, elma-kivi-portakal suyu içerek enerji depolayıp Ortaköy de kumpir ve dondurma yedik, yoğun trafiğe takılmamak için Yenikapı’ya doğru yola koyulduk.

süper ikili: dürüm+ayran

Yediğim en büyük kumpir ve dondurma


İlk kez deniz otobüsü ile yolculuk yaptık, alışık olduğum eski feribotlardan sonra deniz otobüsleri oldukça modern geldi, üstelik yolculuk hem kısa hem de konforluydu. Bir deniz otobüsü, bir şehirlerarası otobüs bir de şehir içi otobüs ile eve dönüş 3.5 saat sürdü, bu da tek otobüsle gidişte harcadığımız sürenin neredeyse yarısı demek.


iyi ido-kötü metroya karşı!!!

İstanbul’la tekrar tanışmak güzeldi. Ulaşım eskisi gibi zor değil ve zaman almıyor, gittiğimiz her yeri öğrendik, gezdik, güldük, eğlendik, yedik, içtik, yenilendik, ayrıca başımıza kötü bir şey de gelmedi:)) Hani filmlerde, dizilerde klasik bir durum vardır; esas oğlan canı sıkkın olduğunda kafasını dinlemek için belli bir yere gider (bilmem neredeki kayığın yanı, ağacın altı, meyhane falan) arayan bilir ki adam ortalıktan kaybolduğunda kesin oradadır. İstanbul bize öyle iyi geldi ki bundan sonra biz de arada bir ortalıktan kaybolup oraya gitmeye karar verdik. Bulamayanlar orada arasın:))
Not: Dguducuma teşekkürler..

3 yorum:

  1. Demiştim demek boş laf tabi ama dediğim gibiymiş değil mi İstanbul? Ne güzel oldu valla, gezdik, tozduk, yedik, içtik, eğlendik, denizin mis kokusunu içimize çektik. Yine yapalım ama olur mu? Bırakalım derdi, tasayı arakamızda tekrarlayalım keyifli zamanları, gezilerimizi...:)

    YanıtlaSil
  2. İnşallah en kısa zamanda tekrarlarız:)

    YanıtlaSil
  3. Abiye bir daha dürüm konusunda nispet yapmak mı? Haşaaa! Fena çarpıldım az kalsn taş oluyordum! :)

    YanıtlaSil