30 Mayıs 2012 Çarşamba

Oradan Buradan

Bu aralar bir yoğunluktur gidiyor. Herkes aynı dertten yakınmacalarda sanıyorum, gerçekten zaman nasıl geçiyor hiç anlamıyorum, bir bakıyorum sabah olmuş saatin alarmı çalıyor, bir bakıyorum koltukta gözlerim kapanıyor(anne-babayla çok dalga geçmemek lazımmış).

.
Bizimkilerin şehir turuna iş çıkışlarında katılabildik. Bu da Yeşil Camii turundan bir kare. Osmanlı mimarisinde hünkar mahfelinin görüldüğü ilk eser olarak ayrı bir önemi varmış.


İlk kez deniz börülcesi yaptık. Zeyinyağı-limon-sarımsak ile sos hazırlayıp yedik. Bu sos ile tadı normal börülce gibi geldi bana, daha önce dışarda yemiştim ama bence bizimki daha leziz oldu, normalde bu tür salatamsı şeylerden pek hazetmeyen -hatta börülce bile pek sevmez-kocacık bile sevdi.


Hazır maharetli elleri yakalamışken biraz yatırım yaptım:) Çanakkale'den aldığımız bir kasa çilek artık reçel oldu.

Bizimkiler gidince evde bir boşluk oldu, alışmışım evin kalabalık olmasına...Darısı bir sonraki aile buluşmasına artık..


Geçen hafta sonu da Ebygale'm ile Kültür Parka'a blogdaşlarımız Semi ve HobiZu'nun katıldığı kermese gittik, hem tanıştık, hem uzuuun gülmeceli sohbetler ettik hem de alışveriş yaptık. Sizi tanıdığıma çok memnun oldum! (Fotoğrafı çaldım, diğerlerini de alamadığımdan koyamadım) Ebygale'nin aldıkları için buraya tık tık, hem de çekilişi var ona da katılın.



İş yerinde de bir yoğunluktur gidiyor. Arada verdiğimiz kahve molasına bu görüntü damgasını vurdu. Hayatımın ilk köpüklü kahvesini yaptım(sanırım)!Fincanları bağışlayan arkadaşımıza da buradan selam gönderiyorum:)



Sırada haftanın lezzet önerisi var. Özsüt şefleri de benim kafadan sanırım, onlar da pastalarda değişik kombinlere gidiyorlar. Bu çilekli-antep fıstıklı pastası, renkleri bile o kadar güzel ki yemeden önce biraz seyrettim:) Baymıyor, damakta serin, yumuşak bir his bırakıyor, sanki dondurmaymış ama değilmiş gibi de:) Yakın zamanda kimin doğumgünü var, hadi alıp büyüğünden yiyelim:)

(alıntıdır)

Bu da haftanın film önerisi. Hint filmlerine de müziğine de peşin hükümlerin en büyüğünü beslediğimi yüzüme vurdu. Filmi burada duymuştum. Çok beğendim, afişinden konu ile ilgili en büyük ipucunu alabilirsiniz. Tüm ebeveynler izlesin! Aamir Khan'ın diğer filmlerini de kesinlikle izleyeceğim.


Yoğunluğun arasına kafamdaki kendin yap projesini sokmaya çalışıp market market dantelli pasta altı kağıdı aramaya çıkınca dönüş yolunda sırıl sıklam ıslandım, şemsiyeye rağmen 15 dk içinde sudan çıkmış balığa döndüm, aradığımı da bulamadım, güzel oldu hakettim ben:)

Yağmur bulutları bir yana kara bulutlar da üzerimde dolaşmaya devam ediyor, pazartesi akşamı blog silindi uyarısı aldım ve çok korktum, neyse ki geçici bir sorundu sanırım, hemen yedekledim zaten.N'oluyoruz blogger kuzum? Kumanda paneline ulaşmaya çalışırken fonda  "ah yine mi keder ama artık yeter..." çalıyor biliyor musun:) Sezen benim için mi söylüyor???

Bu akşam 18.00'de Bursa blog yazarları olarak Leman Kültür'de(FSM) buluşuyoruz. Umarım kalabalık olur:) Gelebilecek olanları bekliyoruz...

22 Mayıs 2012 Salı

Çanakkale'de hafta sonu

Cuma günü hayatımda ilk kez şehirlerarası yolculuk yapacağım aracı kaçırmama ramak kaldı. Araç, minübüs tarzı 7 yolcu taşıyan VlP diye geçen ekspres bir araç, yolcu aldığı bir kaç durak var ille de otogardan binmek zorunda değilsin, ben de 3-3.5 saatlik yolu 45 molayla 5-5.5 saatte götüren büyük otobüsler yerine aynı ücreti ödediğim bu rahat seçeneği tercih ettim. Ama...
Söylenen yerde tam 1 saat bekleme sürecimin ilk 35dk.sında, yola fırlayıp "burdayım" dememe rağmen bineceğim araba önümden basıp geçip gitti.  Birbiri ardına açılıp kapanan telefonlar sonrası otogar-şoför iletişimsizliğine kurban olmaktan son anda kurtuldum,, yanlış yerde bekletilmişim. Beni almadan hareket ettikleri için yoldan geri döndüler. Yolculuğum çok heyecanlı başladı,  araba geciktiği için tüm yolcularla tosurdaya tosurdaya gittik, güya erken binip erken inecektim, 1 saat güme gitti:)

Zaman sınırlı olunca insan herşeyi sıkıştırmaya çalışıyor, sanki biri kumandadan 4x hızla ileri sarıyormuşçasına gittim gördüm geldim Çanakkalemi:)


Önce annecikle akşam yemeği hazırlamaca yaptık, annem sanki iki önceki yazımdakileri duymuş  enginarla ilgili çalışmalarına ağırlık vermiş:) Dolmasını yapacağız dedi, şaşırdım, birlikte temizledik, doldurduk, ilk denemeye göre iyiydi. Temizlenip satılanların kimyasal içinde bekletildiğini söyledi annem, bundan sonra ben de evde temizleyeceğim, çok zor değilmiş. Ama tercihim dolma yerine zeytinyağlı sebzelisinden yana olur.


Sonra işlerimizi halledip kısa tarafından bir şehir turu yaptık, Osmanlı Tulumbacısı diye yeni bir tatlıcı açılmış. Çeşit çeşit(portakallı, fıstıklı, tarçınlı, çikolatalı, karamelli...) tulumba satıyorlar. Biz frambuazlı, fıstıklı ve karamellisini denedik. Annem fıstıklıyı sevdi ben de karamelliyi, şubeleri yaygınlaşıyormuş. 


Kordon turu olmazsa olmaz..




 

Hava beklediğimden serindi, boğazın ünlü rüzgarında sinüs boşuklarımı da besledim, biraz da dondum, tüm gece içimin titremesi geçmedi eve gelir gelmez kestane balı yedim hastalığa önlem olması için, korktuğum başıma gelmedi çok şükür.

Pazar günü de pazardan taze sebze, meyze, ot çöp alışverişi- Çanakkale'nin meyve-sebze pazarları çok güzeldir- ve kısaca uğranan bir anne günü sonrası cümbür cemaat yola çıktık. Bir hafta daha ailem burada yanımda olacak, gelsin anne-anneanne-babaanne yemekleri:)

Bu arada dün ilk kez ünlü biri ile tanışıp konuştum:) Öğle arası birşeyler atıştırmak için çıktığımızda Smilena ile karşılaştık, fotoğraflarından çok daha tatlı olduğunu söylemeliyim. Kalablık bir Bursa buluşması ayarlayacağız inşallah:)
Herkese iyi haftalar:)

18 Mayıs 2012 Cuma

El yapımı-Ev Yapımı

El yapımı şeylere olan ilgim kendimi bildim bileli var. Çocukken bile boncuk örme öğrenip kendimize, arkadaşlarımıza takılar yapardık, hatta bir yaz tatilinde dguducum arkadaşı ile yaptıklarımızı sahilde gelen geçene satmış harçlık çıkarmıştı kendine. Birbirimize hediyeler hazırlardık, içlerine notlar yazardık.  

Sosyal medya ile içli dışlı olunca hayata giren bloglar hem gözümü hem gönlümü açmaya başladı tabi. Kimi çalışmalar beni cesaretlendirdi, denedim oldu, kimi ise çok maliyetliydi ya da yapabilmek için kurs görmek gerekliydi, öyle herşeye heves etmemeliydi.



Şimdi öyle çok becerikli kimse var ki etrafımda, hangi bloga girsem içim açılıyor. Ben de stres atmak için boyumun erdiği her çiçekten biraz bal alarak hayatıma devam ediyorum. Birisi de Derya Kuzusu. Onun Cath Kidston aşkını bilmeyen kalmadı heralde:) Nasıl Smilena = puantiye ise Derya Kuzusu = Cath Kidston:) Derya, beğenimi dile getirdiğim bir yayınından sonra bana kullandığı peçetelerinden gönderdi içinde küçük bir not ve özenle hazırlanmış bir paket ile. Bugün elime ulaştılar. 2 mayısta Ankara'dan çıkan posta 18 mayısta Bursa'ya ulaştı, yani  PTT yıllar içinde kendisini o kadar geliştirmiş ki hızına yetişilmiyor:) Derya'ya bu samimi paylaşımı için çok teşekkür ediyorum, projelerimi yapıp paylaşmayı da heyecanla bekliyorum. 



El yapımı nesneler yanında bir de ev yapımı gıdalar var ya onlar da ayrı. Mesela anne yoğurdu. Üniversiteye gittiğimde uzun süre hazır yoğurt yiyememiştim anne yoğurduna olan alışkınlıktan. Artık ben de evde günlük pastörize sütten yoğurt mayalamaya başladım. Eski usül, sütü kaynat, ılıt (serçe parmağı sokup 7'ye kadar sayabiliyorsan tamamdır)  maya koy, sarıp beklet yöntemini kullanıyorum, borcama ya da böyle küçük cam kavanozlara mayaladığımdan gece mayalayıp sabah açıyorum. İlk denememi yaptığımda sabah gözümü açıp bir heyecanla mutfağa koştum:) Bir de ben de böyle annesel eylemlerde bulunma sonrası büyüdüğünü hissetme durumu oluyor:)Sanki böyle şeyler anne olunca yapılırmış, ben de o kadar olmuşum da büyümüşüm de yoğurt falan yapar olmuşum:) E tadı da aynı olmasa da yaklaşık değerlerde geziyor.

Bugün günlerin en sevilesi cuma, postam geldi, akşam da bir aksilik olmazsa yolda olacağım. Benden kralı yok şimdilik.

Herkese mutlu haftasonları !

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Enginaryüs Profesör


Hafta ortasından merhaba...
Bugün de geçti, yani benim için hafta bitti sayılır. Haftasonu çabuk gelsin istiyorum lakin bir aksilik olmazsa özlediğim aileme ve Çanakkale'me gideceğim. Bulutlar da tepemde benimle geleceklermiş hatta yağış bırakacakmış o ayrı, olsun -ne diyoruz: olursa olur olmazsa olmaz- ben anneanne-anne-kız üçlemesi ile meşgul olacağım. Babacık da var tabi:)

Geçen akşam enginar pişirirken anneciğim aklıma geldi. Bizim evde 1 kez enginar pişmişti onu da annem nasıl yapacağını iyi öğrenemeyip denediğinden kabukları ayıklamaktan yemekten birşey anlamamıştık. Bir daha yapmadı o da, aslında şimdi olsa yararlı olan herşeyi yedirmeye helak olan biri olarak(iş arkadaşları vitamin Sevim diye lakap takmış biriciğime:) tekrar tekrar denerdi. Şimdi boynuz kulağı geçti, geçen yıl denediğim versiyonlarından pek memnun kalmasam da faideli diyerek yemeye çalışmıştım ama bu tarifle güzel olduğunu duyunca denedim ve sonuç süper!

Kocacığımın da sebzelere olan önyagısını tarihe gömüyorum ya nasıl mutluyum nasıl mutluyum:)
Önce kerevizi en sevdiği sebze ilan eden kocacık şimdi de enginar için aynı şeyi söylüyor, gerçi ona da kereviz diyor o ayrı :) Bunda benzer pişirme tekniğinin etkili olduğunu düşünüyorum, portakal ve limon suyu insana her sebzeyi yedirir mi ??



Soğan ve bol sarımsağı zeytinyağında kavurup içine küçük doğranmış patates, havuç ve ay ay doğranmış enginarları atıyoruz. Portakal ve limon suyu, biraz şeker ekliyoruz. En son da dereotu.
Kulaktan kulağa gelen bir tarif  bu, getiren götüren sağolsun:)

Bence herkes en az 1 kez bu profesörü sofrasına konuk etsin.
Afiyet olsun!

11 Mayıs 2012 Cuma

Heves kırıklığı


Geçen haftasonu güzel havayı dostlarla gidilen pazar kahvaltısı ve doğa manzarası ile değerlendirmiştik...
Önce Mudanya sonra Tirilye sahilinde denizle hasret gidermiştik...




 Tirilye'de tepedeki kahvede oturup manzara eşliğinde hayallere dalmıştım... Burada pek farkedilmiyor ama denizin rengi Hüremin zümrütü gibiydi, farklıydı, neden anlamadık. Yine birileri atığını döküyor olabilir diye düşündük.


Köpüklü kahve yapamadığımdan böyle görüntülere pek imreniyorum.

10 gün hava kapalı ve yağışlı olacakmış. Bu da beklediğim haftasonunu kapalı mekanlarda geçireceğim anlamına geliyor heralde. Bir heves kırıklığı...
Aslında paylaşmak istediğim çok şey var ama dizüstüm ekranı kırılıp rahmetli olduğundan, fotoğrafları aktaramadığımdan, telefonla sınırlandığımdan ve post yapmak için 283749 takla atmam gerektiğinden post giremiyorum, yani bir heves kırıklığı daha...
Zaten blogumun sakıncalı içerik uyarısı vermesi  ve bunun kaynağına ulaşamama durumum da ayrı bir heves kırıklığı yarattı bende.
Neyse, sağlık olsun değil mi...
Bir arkadaşımın annesinin hep güldüğümüz lafı ile bitireyim: olursa olur, olmazsa olmaz:)

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Çok Yönlü Blogger Ödülü


Bloglarda bu ödülleşmeyi görmüştüm...Bana da Derya Kuzusu'ndan geldi ödülüm, çook teşekkür ederim:) Geç de olsa ben de ödülü almanın gururu ile görevlerimi yerine getireyim:)

1-Ödülü 11 kişi ile paylaşmam :
Ebygale
Smilena
Kırmızı Evin Cadısı
Değmesin Yağlı Boya
Gul/inn
Asortik
Semi
Bir Kase Lezzet
Elifinelizi
Just a dream
Ponti'nin Takıları

aslında listem çok  uzun....

2-Hakkımda 7 gerçeği paylaşmam gerekiyormuş:
*İşlerimi önceden planlamaya ve yapmaya gayret ederim, son ana bırakmaktan kaçınırım.
* Turuncu rengini hiç sevmem, enerji verdiğini söyleseler de bana enerji vereceğine benden enerji alır.
* Titizim, ama bunu abartmam (bir tanıdığım otobüslerde koltukta kafasını dayadığı yere peçete koyardı gibi).
* Kışları çorapla uyuduğum olur(bırakmaya çalışıyorum:).
*Aldığım kitapların önce en son sayfasını okur sonra başlarım.
*Arkadaşlarıma makyaj yapmaya ve oje sürmeye bayılırım.
*Cihazların kullanma klavuzlarını okurum, okumayanları anlamam, kurallara uyarım, uymayanları uyarırım:)

Bu bir ödül töreni de olsa mime benzer şartları olduğundan yapmak istemeyenlere saygı duyarım:)Daha önce ödüllenmiş blogdaşlarım bir de ben ödüllemiş olayım sizleri:)
İyi haftalar...

4 Mayıs 2012 Cuma

Rujdaki Kadın İzi

Bahar geldi de neden hala puslu bu hava?
Güneş altında değilsem hala buzz gibiyim, eller ayaklar zaten öyle de, bir ısınamadım, atamadım abamı.
Yeni sezonla geçilen ince çorapla ayakkabı giyme durumu da bana yine bir kucak dolusu ayakkabı vuruğu armağan etti. Bir ayakkabıyı milyonlarca yıl da giysem yine de vuruyor, yeni ayakkabılarla ilişkim ise içler acısı oluyor, niye hep böyle oluyoor? Neden hep felaketler bu köyün başına geliyooor?(Açılay stayla)

Yemek blogları bir yana bir de yemek dergileri karıştırma huyum var, bu puslu iç sıkıcı günlerde yeni yemekler yapmak içimden pek gelmese de favorilerimizi hatırlıyoruz. Bu körili sebzeli tavuk yemeğine yine bir yemek dergisinde rastlamıştım, orjinal hali bu muydu hatırlamıyorum bu benim kendisini getirdiğim nokta olabilir. Kendimiz sevince de arkadaşlarıma da yapmıştım, herkes çok beğeniyor. Kuru soğanları ay ay doğrayıp, julyen doğradığımız kırmızı biber ve havuçla zeytinyağında soteliyoruz, sonra yine uzun uzun doğradığımız tavuk göğüs ya da ızgara tavaları atıp çeviriyoruz. Suyunu bırakıp çekince biraz sıcak su, bolca köri, karabiber, tuz ekleyip kapağını kapatıyoruz, biraz kaynama alameti görünce mısır(donmuş mısır kullanıyorsak, konserve ise en son ekleyip 1-2 karıştırmak yeterli) ve yine julyen doğranmış minnak salatalık turşularını ekliyoruz. Piştikten ve altını kapattıktan sonra ince kıyılmış maydanozu  üzerine serpiyoruz, demliyoruz yani. Ben evde olmadığından koymadım ama maydanoz yemeğin hem görüntüsünü hem de lezzetini değiştiriyor, seviyoruz:)





Kahvaltıya misafirim geldiğinde en sık yaptığım şeylerden biri de paçanga böreği. Ben yıllarca pastırma yemeyen biri olarak bu börekle neler kaçırdığımı gördüm, önyargı kötü şey!
Domates, pastırma, yeşil biber, peynir(beyaz ve kaşar) küçük küçük doğrayıp 3 parmak kalınlığında kestiğimiz yufkaların içine üçgen üçgen sarıyoruz. Ben bir kez başladım mı sarmaya tüm yufkaları sarıp buzluğa da stok yapıyorum, arada kızartma kaçamakları yapmak istediğimizde kolaylık oluyor.




Şimdi başlıkla yemeklerin alakasını merak ettiyseniz, şöyle oluyor: Elbette biz kadınların elinin değdiği, iz bıraktığı herşey bir başka güzel olur ama...



Her insanın parmak izi nasıl farklıysa bence her kadının rujunda bıraktığı iz de farklı oluyor, aynından bir tane daha yok:)  Kimisi süre süre kütleştiriyor, kimisi aynı şekli muhafaza ediyor kimisi de usta bir heykeltarş gibi özgün bir şekil veriyor. Ben hayatımda gördüğüm en komik rujdaki kadın izini paylaşmak istedim.



Yoo o kadar kalın dudakları yok, sadece yetenekli benim arkadaşım:)

Herkese mutlu hafta sonları!

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Taksifobi

Bir zamanlar küçük olan Emrah'ın böyle bir şarkısı vardı, hatırlarsınız değil mi?
"hey hey hey taksi, bütün işlerim gitti aksi!"
Bugün Mia'mı okurken hatırladım, şimdi ben de aksi bir taksiciyle yaşadığımız talihsiz olayı anlatacağım. Anlatacağım ki hani olur da yolunuz düşerse gardınızı alınız.



Güneşli bir nisan cumartesisi, yeni doğum yapan arkadaşımızı ziyerete gidiyoruz, yanımda tatlı arkadaşım, neşemiz moralimiz yerinde, heyecanlıyız. Bir süredir de görüşememişiz, hem gidiyoruz hem kaynatıyoruz. Daha önce bir kez gittiğimiz evi müthiş gelişmiş yer yön duygumla bulamayacağımdan o kadar eminim ve o tatlı arkadaşım da bir o kadar benimle aynı durumda ki taksiye binip adresi söyleyip kolayca eve ulaşmayı hedefliyoruz.Ne kadar herşeyden bi haberiz...
Yer: Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi önündeki taksi durağı.
Taksiye yaklaşıyoruz ve duraktan iri kıyım esmer bir abi kolları gövdeden hafif ayrık - birazdan haydi efeler diyip kaldıracakmış gibi- sallayarak asık mı asık suratla çıkıp arabaya biniyor. Biz de birbirimize bakıp "ne iş" diyip durakta başka taksi olmadığından kıllana kıllana biniyoruz. Ben ev sahibini arayıp adresi almaya çalışırken adam nereye gideceğimizi soruyor, arkadaşım da arayıp öğreneceğimizi söylüyor tam o sırada ben öğrendiğim cadde, sokak isimlerini adama iletiyorum ve bir gürültü kopuyor. Adam iki adımlık yer için taksisini sıradan çıkardığımızdan bize bağırmaya başlıyor, biz mesafeyi de adresi de bilmediğimiz için taksiye bindik demeye çalışırken adam gürlüyor da gürlüyor ve arabayı da sürüyor bu arada. Biz inmek istiyoruz adam hayır inemezsiniz ben sizi götüreceğim artık diyor. Trafik ışıklarına takıldığımızda arkadaşım kapıyı açmak istiyor, o sırada adam şaka kutularından fırlayan palyaçolar gibi direksiyondan fırlayıp arka koltuğa burnumuzun dibine geliyor, eliyle neredeyse tokat atacak ya da boğacak, yüzünde çıldırmış bir ifade "napıyorsun, arabamı çizeceksin, arkana bak" diye bağırıyor. Yaşadığımız deşheti düşünebiliyor musunuz? Arabanın açık camlarından seslerimiz sokağa taşıyor, insanlar bakıyor. O dakikalar saatler gibi geçmek bilmiyor ve biz arabadan inemiyoruz. O sırada adam artık küfürler ve hakaretler savurmaya başlıyor. Arkadan arabanın gelmediğini gördüğümüz an kapıyı açıp kendimizi dışarı atıyoruz. Adamın hakaretleri, küfürleri ve bizim haykırışlarımızla cadde şenleniyor, otobüslerdeki yolcular burunlarını cama dayayayıp ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor, esnaf dükkanından çıkıyor. O anda  güneş gidiyor, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Saatçi bir esnaf abi ıslak ve alyanaklı bizi dükkanına misafir edip paniğimizi anlamaya ve yardımcı olmaya çalışıyor. Altı üstü bilmediğimiz bir adresi taksicinin bilebileceğini düşünerek binmiştik. Yakın ya da uzak ne fark ederdi? Saatçi abi olayı çakıyor hemen, tahmin ettiği gibi o iri adam yine müşterisine kötü davranmıştı.


Bu harala gürele sırasında adama cevap verme ve can kurtarma telaşından telefonu kapatmadığımdan evde bizi bekleyenler sesleri duyup telaşlanıyor. Biz titrek ellerimiz ve alyanaklarımızla misafir olduğumuz 10m2 lik dükkanda biraz sakinleşmeye çalışıyoruz.Neyse ki arkadaşımızın eşi gelip bizi alıyor.
Durumu biraz araştırınca adamın lord of the taksi ve sağlam dayılarının olduğunu, zaten her müşteriye aşağı yukarı benzer ikramlarda bulunduğunu öğrendik. anlayacağınız, "şikayetini geri çek yenge yoksa karışmam" bir abi.

Yani hani olur da o duraktan taksiye binmeniz gerekir, aman dikkatli olun, hatta bence binmeyin.

Neden şimdiki zaman kullanarak yazmışım ki? Hiç farketmedim, yazarken olanları bir kez daha yaşadım sanki, omuzlarım gergin ve ağır, kasıldım resmen.

Ankara'ya gittiğimde de benzer bir durum yaşadım, üstüne cila oldu. Yine bir arkadaşımın evine gitmek için otobüsten inip taksiye bindim çünkü sokakları karıştırmak istemedim. Bu adam da aynı çemkiriği yaptı, tabi daha basitini. İnip eve kaçmam bir oldu valla. Taksi terörü böyle birşey mi?

Şimdi benim nurtopu gibi bir asansör fobim vardı. Ona bir kardeş geldi. Taksifobik oldum ben. SOS!
***görseller alıntıdır***