30 Nisan 2012 Pazartesi

Sondan Sonra


Önceki hafta ikinci oyuna gittik: Sondan Sonra.
Bu oyunu da geçen yıl Afife Jale Tiyatro Ödüllerinde en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Ahu Türkpençe'nin performansını merak ettiğim için izlemek istemiştim. İyi de etmişim.










***Görseller alıntıdır***

Tiyatroda ilk kez gerilerek etkilendim. Nükleer saldırı ve sığınakta biri kadın diğeri de ona kafayı fena takmış bir erkek... Oyun ilerledikçe William Golding'in ünlü romanı Sineklerin Tanrısı'nı hatırladım. Burada da insanın, içinden gelen doğallığını nasıl ortaya koyduğunu görüyoruz, daha fazla ayrıntı vermiyorum(yoksa verdim mi yahu istemeden).

İlk perdede Emre Kınay'ın oyunculuğu bir tık önde gidiyor ancak ikinci perdede Ahu Türkpençe ödülü hakettiren performansı ile göz dolduruyor. Oyun cinsel içerikli ve küfür içeriyor, yaş sınırı var, rahatsız olurum diyenler ve çocuklarıyla gitmeyi düşünenler dikkate alsın. Bir de magazin haberi size, Ahu Türkpençe ne kadar tatlı ve güzel bir hatunmuş! Emre Kınay da selvi boylum al yazmalım, ayrıca da çok sempatik:)

Geçen tiyatro postunda Konak Kültür Merkezi için serzenişte bulunmuştum. Bu kez de bir övgüde bulunayım, Nazım Hikmet Kültürevi şehrimizin en son kazandığı nadide bir yer. Yapılış aşamaları sırasında meraktan ölmüş, bittiğinde bu kadar güzel olacağını tahmin edememiştim. Modern dekorasyonu, kütüphanesi ve Piraye cafesi ile nezih bir yer, yolunuzu düşürün derim. Salon küçük ama görevlileri, düzeni, programın saatine olan duyarlılıkları ve zamanında yapılan anonsları çok profesyonel. Sadece mecbur kalmadıkça balkondan bilet almayın.

Bu oyun için, verdiğiniz paraya değer. Giderseniz iyi seyirler...

Tiyatro ile gündeme düşen bomba haberden sonra bu postu yazarken garip bir duygu kaplıyor bedenimi. Elimizi çabuk tutalım da gidebildiğimiz kadar oyuna gidelim, ne olur ne olmaz yarın sahneler kapanırsa elimiz böğrümüzde afişlere bakakalma ihtimalimiz de var!


 

26 Nisan 2012 Perşembe

Onlineeczanem.com alışverişim

İlk kez onlineeczanem.com alışverişi yaptım. Önceki yaz aldığım Avene güneş koruyucu ve güneş sonrası bakım kremi ikilisinden oldukça memnun kalmıştım. Güneş koruyucumu bitiremesem de bakım losyonunu günlük nemlendiricim olarak kullanmaya devam ettim. Genelde vücut losyonları yağlı ve ağır bir his bıraktığından kullanamam, heves edip aldıklarım da bir köşede bayatlar ve çöpü boyla ama bu ürün içindeki termal su nedeniyle kolayca emiliyor ve rahatsız edici bir his bırakmıyor. Sitedeki avantajlı paketi görünce de kaçırmadım:)



Site gayet başarılı bir gönderim yaptı. Salı 16.00 sıraları verdiğim siparişim çarşamba 15.00 sularında elimdeydi. Böyle sarıp sarmalamışlar, dökülenim saçılanım olmamış.



Yanında da bir tane Avene otobronzan numunesi göndermişler.




Bu da benim yüz için kullandığım güneş koruyucum. Akneli ciltler için üretilmiş sıvı formüllü bir koruyucu, o da siyah nokta ve yağlanma yapmıyor yüzde.

Bu postu hazırlamadan önce taslaklarım içinde bulduğum yazı cuk oturdu konuya, ekleyeyim dedim, bir gün paylaşırım demiş depolamışım.Katılırsınız katılmazsınız bilemem...

 

Güneş Kremleri İle İlgili Bilmeniz Gereken Gerçekler

Güzellik, moda ve sağlık konularında uzmanlaşmış bir yazardır. Daha önce O: The Oprah Magazine, More ve Allure dergilerinde editörlük yaptı. )

Dışarı çıkarken güneş kremi sürerek koruma altında olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ama aslında bundan çok daha fazlası söz konusu.
Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı'nda Yardımcı Profesör olarak görev yapan Ranella Hirsch, “güneş kremlerinin yanlış anlaşılan bir cilt bakım kategorisi olduğunu” söylemektedir. Yeterince krem sürülmemesi ya da talimatların yanlış anlaşılması yetersiz korumaya ve güneşin cildinize zarar vermesine yol açabilir . 
Güneşten korunarak eğlenmeye devam etmek için güneş kremleri ile ilgili bu yaygın efsanelere ve gerçeklere bir göz atın.

Efsane: Plaja ya da parka gider gitmez güneş kremini sürdüğünüz sürece, koruma altında olursunuz.

Gerçek: Güneş kremini dışarı çıkmadan yaklaşık 30 dakika önce sürmeniz gerekir.

Hirsch “Güneş kremini sürmek için, asla ama asla plaja gidene kadar beklemeyin” demektedir. “Cildin, birçok güneş kremindeki aktif bileşenleri emmesi için zaman gerekir.” Cildiniz dışarı adımınızı attığınız andan itibaren güneş ışınlarını almaya başlar ve bu nedenle, gideceğiniz yere ulaşmadan önce, güneş kremini sürmeniz gerekir.

Efsane: Saçlarınız saç derinize ihtiyacı olan tüm korumayı sağlar.

Gerçek: Saç deriniz de güneşte yanabilir.

Saç derinizde güneşe maruz kalan alanlar (ayırma çizgisi ve alındaki saç çizgisi) güneşin yakabileceği noktalardır. Hirsch başınızın da, vücudunuzun geri kalan kısmı gibi güneş yanığına ve cilt kanserine karşı savunmasız olduğunu söylemektedir.
En iyi savunma, güneş ışınlarına karşı fiziksel koruma sağlayacak bir şapkadır. Ayırma çizginize ve alnınızdaki saç çizgisine, sprey ya da jel güneş kremi de (bunların hiçbiri losyonlar kadar yağlı değildir) sürebilirsiniz. Ne yaparsanız yapın, UV korumalı saç spreylerine ya da şekil verme kremlerine güvenmeyin. Hirsch bunların saçlarınızın renginin solmasını önleyebilmesine karşın, cildinizi koruyamayacaklarını söylemektedir.

Efsane: Yüksek koruma faktörlü bir krem sizi tüm gün korur.

Gerçek: Tüm gün koruma gibi bir şey yoktur.

Koruma faktörü ister 15, ister 50 olsun, tüm güneş kremleri yaklaşık iki saat sonra etkinliğini yitirir. Bir güneş güvenlik kuralı: Hirsch en az 30 koruma faktörlü bir güneş kremi kullanmanızı ve dışarıda iki saat kaldıktan sonra tekrar krem sürmenizi istemektedir. Kaç kat sürdüğünüzün de bir önemi olmadığını yoktur. Tüm vücudunuz için tam bir shot bardağı dolusu krem kullanın: Hirsch “birçok insanın bu ölçünün sadece üçte birini kullandığını” söylemektedir.

Efsane: Yüzdükten sonra su geçirmez ya da suya dayanıklı güneş kremini tekrar sürmeniz gerekmez.

Gerçek: Bu terimler sadece suda koruma altında olduğunuz anlamına gelir.

“Suya dayanıklı” ve “su geçirmez” terimlerini havluya dayanıklı terimi ile karıştırmayın. Hirsch vücudunuzu kurulayarak güneş kremini de silmiş olduğumuzu söylemektedir. Suya dayanıklı güneş kremlerinin dayanma gücü yüksek olsa da, hiçbiri suya yüzde 100 dayanıklı değildir. Losyonlar cildi suda yaklaşık 40 dakika korur.

Efsane: Bronzlaşmışsanız ya da ten renginiz koyuysa, güneş kremi kullanmayabilirsiniz.

Gerçek: Tüm cilt renklerinin korunmaya ihtiyacı vardır.

Gerçek şu ki, güneş yanığı herhangi bir ayrım yapmaz. Ve sağlıksız güneşlenmenin tek işareti güneş yanığı değildir: Hirsch “bronzlaşma da bir hasar işaretidir ve koyu ten rengi de cilt kanserine ve kırışıklıklara karşı korumasızdır” demektedir.

Efsane: Altı aylıktan küçük bebeklere güneş kremi sürülmez.

Gerçek: Her yaşta çocuğa güneş kremi sürülebilir.

Mümkünse fiziksel engeller (pamuk pantolonlar, uzun kollu giysiler ve şapkalar) kullanın. Ama yüz ya da elin üst tarafı gibi kısımlar için, altı aylıktan küçük bebeklere bile az miktarda güneş kremi sürülebilir.
Hafif ve kaşındırıcı olmayan mineral bazlı engelleyiciler (titanyum dioksit ya da çinko oksit gibi) içeren ve özellikle bebekler için tasarlanmış formülleri tercih edin. Hirsch “çocuklarınızın güneşe ne kadar maruz kaldığını küçümsememenizi” söylemektedir. “Bir saatliğine parka gitseniz bile, çocuklarınızın bir şapkaya ve güneş kremine ihtiyacı vardır."


Alıntıdır:http://www.lifeandbeautyweekly.com/tr/feature/sun_safety/index.html?gclid=CJb6x5Tn7KwCFYEhtAod-XoLMQ

Not: Yazı karakterlerini neden ayarlayamıyorum? Artık uğraşmayı bırakıyorum. Bu post da böyle kargacık burgacık olsun...

24 Nisan 2012 Salı

Ankara'dan Abim Gelmiş



Yurttaki oda arkadaşlarımın birinin erkek kuzeni de Ankara’da okuyordu. Arkadaşım her tatilde evlerine gittiklerinde kuzeninin kız kardeşinin “Ankara’dan abim geldi evde bir bayram havası...” şarkısını söylediğini söylemişti. Ne zaman Ankara’ya gitsem eve dönerken aklıma gelir, ne saçma değil mi..
Birkaç gün de olsa hava değişikliği insana ne iyi geliyor...Gitme sebebi meslek içi eğitim olup günün büyük bölümü derslerle geçse de uzun zamandır görmediğim okul arkadaşlarımı görmek, Ankara’da yaşayan canım arkadaşlarımla hasret gidermek, birkaç saat de olsa sanki zaman hiç akmamış gibi hissedip eskilere dönmek doping etkisi yarattı bende... Elbette yıllar herkesin yüzüne farklı çizgiler eklemiş, artık canlarımdan ikisi çocuklu, biri hamile, biri ikiz bebek bekleyen kızlar...


Ravanelli bebek, Hati’min eseri, çoraptan yapmış (bir kendin yap projesi:), ne kadar sevimli, ismini efsane bir futbolcudan alıyor. Eşi sıkı bir futbol takipçisi olunca evdeki oyuncaklar da nasibini almaya başlamış, minik Aras çekirdekten yetişiyor...Siz de biraz dikkatli bakar mısınız, Ravanelli Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisindeki küçük Osman’ı andırmıyor mu? Yoksa bir tek ben mi benzetiyorum!




Bu benim Nadidem! İkiz kızlarımıza MAŞALLAH diyelim, onları beklerken biz pek heyecanlıyız, ultrasonda gördük onlar da içerde öyleler, kardeş itişmelerine şimdiden başlamışlar, birinin ayakları diğerinin eline değiyor, birbirlerini ittiriyorlar:) Şimdi güldüğüme bakmayın doktorun yanında ultrasondan izlerken duygu seli oldu bende, balıklığım tuttu gözyaşlarımı tutamadım:)





Okul öncesi eğitim kurumlarının sene sonu sergilerinde gördüklerim beni mest eder, o minik eller neler yapar öyle... Bu da ikizlerimizin annesi Nadidem’in sahibesi olduğu Neşeli Ayaklar Ön Okulu’ndan size getirdiğim bir kendin yap projesi daha, Cdlere makarnaları yapıştırıyoruz, ardından da sprey boya ile boyuyoruz, içine de sevdiklerimizin fotoğraflarını koyuyoruz .İlk gördüğümde hazır zannettim, miniklerin yaptığını anlamadım:)




İlk kez kuaförde Fransız manikürü yaptırdım, normalde ayrıntılarda boğulan biri olduğumdan o çizgilerin muntazam olması gerekir, kendim yapmayı tercih ederim. Nadidem’in kuaföründeki tatlı Nehir yapmakta ısrar edince kabul ettim. Bunlar da nazar boncuklarım, çok hoşuma gitti paylaşmak istedim:)



Samsun’lu tanıdığınız var mı? Ben sabah kahvaltısında pide yeme alışkanlığını onlardan öğrendim. Kumakla da aslen Trabzon’lu olan Nadidem’in annesi Kadriye anne sayesinde tanışmıştım. Bir akşam da bunları yedik içtik...Burada yeri gelmişken söylemeden edemeyeceğim, sarma ve dolma ayrı şeylerdir. Biber, patlıcan doldurulur, yaprak, lahana sarılır, bu ayrıntıya dikkat durumu babamdan bana geçmiş olup yanlış kullanımlarda istemeden uyarı lambalarım yanıyor.
Ankara diğer planlarımı gerçekleştirmemi istemedi, ilginç kumlu bir fırtına çıkardı, izlemişsinizdir gerçi televizyondan. Bursa’da da yer yerinden oynamış...
Döndük yine kürkçü dükkanına, hayat kaldığı yerden devam ediyor, 3 günlük tatil ardından da ufak bir Salı sendromu atlattım.
Herkese mutlu haftalar...


15 Nisan 2012 Pazar

Yolculuk

Değişken hava yüzünden günlerdir üst üste atılıp hangisinin goturulecegine karar verilemeyen giysiler en sonunda hepbirlikte dolustular bavuluma suan yoldayiz, Ankara'ya gidiyoruz...izlemeye başladığım film dublajli  olunca sarmiyor.Kulağımda chocolat soundtracki ve derinden melodilerle kitap okuyayım istiyorum. Nil'in "birseyi yaptigin icin pisman olmak ,yapmadigin icin pisman olmaktan iyi...yapmayi yap.yapmamayi yapma." cumlesl hosuma gidiyor.  Kaç desibel işitme kapasitesi oldugunu merak ettigim yan sokak komşu ağır ağbi, hem elinde salladigi tespihi hem de comertce ortak kullanıma sunduğu kulaklıklarından  suzulen Hakan Peker den "ne güzelsin karamela karamela"Gökhan özen den "bitti yavrum bitti yavrum yan sen derdine yan" şarkıları ile coşkuyu veriyor kamilkoca.bu tarz bana dün taksi terörü yaşatan şoförü hatırlatıyor-ki bu ayri bir post konusudur-gerim gerim geriliyorum.kitabı bırakıyorum post yapayım yoldan ilk mobil denemem olsun diyorum. 
 Otobüs mola veriyor,inenler binenler... Bizim ağır ağbi bı koltuk uzağa kaymış, müzik paylaşımlarına   o cenahta devam-şimdilik daha az ses geliyor- ben kitaba donüyorum...

Benim bugunüm yolda geçecek ama önumdeki 4 gunu dolu dolu az ders dinlemeli, bol hasret gidermeli,  bol bebek görmeli,  bol hamile göbeği sevmeli geçirmeyi planlıyorum...
Herkese güzel pazarlar diliyorum!

12 Nisan 2012 Perşembe

Saraçoğlu Defne Yağlı Sabun

Bazen yakınlarınız yetersiz kalır ve sanal alemden tavsiye aramaya çıkarsınız. Blogları ilk okumaya başladığımda ben de almayı düşündüğüm ürünler hakkında deneyimleri arıyordum. Kim memnun kalmış, kime iyi gelmiş falan filan.Sonra dedim ki ben de memnun kaldıklarımı yazayım belki birine faydam dokunur...Bu da öyle postlardan biri...


Bu mevsim geçişleri ruh dünyamızda gel-gitlere, türlü türlü atarlanmalara sebebiyet verdiği gibi cildimizi, saçımızı hatta kaşımızı ve kirpiğimizi de ziyadesiyle etkiliyor malumunuz. Benim karma-hassas bir cildim olduğundan bu dönemleri hiç bir nemlendiriciden memnun olmadığım, burun-çene-alın yağlanırken ağız kenarlarımın pul pul olduğu gıcık mı gıcık bir durumla geçiririm. Ergenlikte çok problemli olmasa da sonrasında yoğun stres yaşadığım dönemlerde can sıkıcı sivilce baskınları yaşadığım, hatta 2 yıl boyunca neredeyse denemediğim dermokozmetik ürünü kalmamacasına kendimle uğraştığım zamanlarım oldu. Vichy, avene, sebamed, dalin bebe şampuanı, ddf, benev, body shop ve belki şuan adını hatırlamadığım yüz yıkama jellerim oldu...Ama ben doğru yolu Saraçoğlu Defne Yağlı Sabunu ile buldum sayın seyirciler.1 yılı aşkın zamandır kullanıyorum ve bugüne kadar "aaa sabunla yüz yıkanmaz, cildinin dengesini bozarsın" diyenleri neden dinlemişim diye boşa geçen zamana üzülüyorum.Bu sabun içinde yağ da olduğundan yüzünüzü nemlendiriyor, ben yüzümü havlu ile kurulamayıp kendi kendine kurumasını bekliyorum (bazen parmaklarımla pıt pıt vurarak masaj da yapıyorum) ve yazın çoğunlukla nemlendirici bile kullanmayıp sadece güneş koruyucu sürüyorum ne bir gerginlik hissi ne birşey, yumuşacık.Antiseptik özelliği sayesinde de dezenfekte ediyor cildinizi, görenler cildimin düzeldiğini söylüyor ki artık nadiren sivilce çıkıyor(da denmez aslında)...Annem ve kardeşim de artık bu sabundan kullanmaya başladı, deneyenler de memnun.Annem yüzün deneme tahtası mı, iyice bozacaksın cildini bulduğun her şeyi süre süre derken lafıma geldi :)İlk önce sitesinden alıyordum ama artık anlaşmalı eczanelerden de temin edilebiliyor. Bursa'da Zafer Plaza'nın YKM girişinin karşı köşesindeki Antik Eczanesi'nde satılıyor.






Benim cildim bile nefes aldıysa normal ciltler bayram eder diye düşünüyorum, sizi rahatsız edebilecek tek nokta kokusu olabilir -biraz ilaç gibi- ona da katlanıyorum ben:)Fiyatı 16.50 TL olması lazım ve 1 şişe günde 2 kez (yarım pompa)kullanımla 8-9 ay rahat rahat yetiyor.





Nihayet malzemelerimi toparladım ve ilk dekupaj çalışmamı yaptım. Üzerinde on yüz bin milyon baloncuk olan yeni bir pringles kutum oldu:) İçine pirinç, bulgur koyup müzik aleti olarak kullanacağım. Bir sonraki çalışmamda cin olmadan adam çarpmayacağım ve daha mini desenlerle çalışacağım:)

Bu teknikle ilgili bir sorum var, su bazlı beyaz akrilik boya üzeri ojeyle boyansa vernik sürüldüğünde bozulur mu?

9 Nisan 2012 Pazartesi

Kıyıya Oturmanın Böylesi ve Merve Engin

Commedia dell'arte. Hiç duydunuz mu? Doğaçlamaya ağırlık veren bir oyun geleneği, İtalya'da 16. yy'da doğmuş. Ben bu tiyatro türüyle ilk kez tanıştım cumartesi akşamı.

Festival kapsamında biletlerini yakalayabildiğim ilk oyuna gittik: Kıyıya Oturmanın Böylesi. Festival programında işaretlediklerimin içinde gitmeyi en çok istediğim oyundu.








"Commedia dell'Arte"nin "Commedia Gabrielliano" stilindeki oyunda Merve Engin 11 karakteri de, bu stilde dünyada önde gelen isimlerden olup aynı zamanda oyunun da yazarı olan hocası Antonio Fava tarafından özel yapılmış masklarla kendisi oynuyor. Kulağa biraz karmaşık gelebilir ama oyunda kimin hangi karakter olduğunu hiç karıştırmıyorsunuz. Yerinizi bulup oturduğunuzda bir bakıyorsunuz ki dekor mekor yok, ortada iki sehpa ve bir merdiven! Nasıl yani derken Merve Engin telefonla konuşarak ve elindeki bavulu çekerek sahneye geliyor, oyuna geç kalmışlar, diğer rol arkadaşları da gelememiş, özür diliyor, bu nedenle tüm karakterleri bavulundaki masklarla kendisi oynayacak, dekor olarak sahnedekileri kullanacak... Tabii ki bunlar oyun gereği, yani oyun başladı... Merve Engin bu aşamada seyirciye laf atarak oyunun interaktif olduğuna sinyal çakıyor...









Venedikli Lelio ve Flaminia'nın aşkı, İstanbul'a yapılan bir gemi yolcuğunda yaşananlar, bir ada, ada sakinleri...Oyunu fazla anlatmak istemem, bence izlenmesi gereken bir oyun ve tanışılması gereken bir stil olduğu tavsiye olunur. Aslında tiyatro yapmak için ona olan aşk dışında çok da birşeye(efekt,ses,dekor..) gerek olmadığını anlıyorsunuz. Merve Engin'in hazırcevaplığı, göndermeleri, doğaçlamadaki başarısı ile sizi içine alan bir güldürü.








Oyuncumuz Bursa'lı olduğu ve seyirciler içinde tanıdığı çok kişi -ilk tiyatro hocası ve 3 yaşındaki yeğeni Beren de dahil- olduğundan buradaki oyunun enerjisinin diğerlerinden daha yüksek olduğunu düşünüyorum, zira normalde 50dk olan oyun 1.5 saate yakın sürdü...Ağzım kapanmamacasına gülerken 1.5 saat nasıl geçti anlamadım ve bittiğinde üzüldüm, alkış alkış alkış... Salon inledi inledi! Merve Engin duygulandı, ağladı... Kıyamam pek sevdim ben onu.

Bazı karakterlere fena sardım(Zampilla bunlardan birisi) arada onlar gibi konuşuyorum :) Yine yine izlemek istiyorum desem abartmış olmam, bundan sonra takipçisiyim Merve Engin'in, diğer oyunlarını da izleme şansım olur inşallah.

Bu da oyunun fragmanı:





Nilüfer Belediyesi'ne buradan teşekkür ediyorum ama bir de serzenişim olacak,
Bu programı yapmışsınız hazırlamışsınız da;
Şu Konak Kültür Merkezine giden yolları tabelalandırsanız da bulacağız diye 75 tur atmasak
ve
Salondaki koltuklara numara yapıştırıverseniz de uzaktan işaret parmağı ile tek tek sayıp doğru yere oturacağız diye 75 takla atmasak
Sizce de iyi olmaz mı:)

Son not: bu oyuna gidecekseniz yerinizi ön sıralarda olsun!
Mutlu Haftalar...

***görseller alıntıdır***

6 Nisan 2012 Cuma

Genç Kız Sığınma Evi Derneği

En sevilesi gün cumadan herkese merhaba.
Bu gün sevgili Ponti sayesinde haberdar olduğum bir dernekten bahsetmek istedim, Genç Kız Sığınma Evi Derneği.




Sayıları hala yetersiz kadın sığınma evleri bir yana dursun, bu dernek ülkemizdeki başka bir büyük açığı kapatmak için kolları sıvamış. Nasıl mı?

Derneğin web sitesinde şöyle diyor:

Ülkemizde, yetiştirme yurtlarında kalan, bakım ve himayesi sağlanan genç kızlarımız,
orta öğrenim süresince 20, yüksek öğrenimde ise 25 yaşına kadar, himaye altında tutulmaktadır. Bu yaş sınırını geçen kızlarımızın yurtlarla ilişkisi, yasalar gereği kesilmektedir.
Hiçbir yaşam güvencesi olmayan genç kızlar, acımasız yaşam koşulları ile bir başlarına yaşam mücadelesi vermektedirler. Belki; gidecek ne bir evi, ne de geçimini sağlayacak bir işi olmadan.
Oysa; genç kızlarımızın birey olarak, ihtiyaç duydukları donanımla, yaşamlarını sürdürebilecek kadar yetkinleştirilmesi, meslek edindirilmesi, eğitimleri devam edenlerin eğitimlerinin tamamlanıp, tek başlarına, kimseye muhtaç olmadan, yaşamda ayakta kalabilecek donanıma sahip olana kadar himayeleri gerekmektedir.

Ayrıca sadece yetiştirme yurdundan ayrılanlar değil; töre ve namus cinayeti tehdidi altında olan, aile içinde cinsel istismara uğrayan ve şiddet gören genç kızların da himaye edilerek, meslek edindirip, kendi başlarına yaşamlarını sürdürebilecek yetkinliğe kavuşturulmaları çok önemlidir.
Toplum vicdanını zedeleyebilecek hiçbir duruma ve spekülasyona izin verilmeden, sağlıklı bireyler olarak yaşama hazırlanmaları ve bunun için her türlü alt yapının oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
İş edindirilip, kendi başlarına yaşama başlayan genç kızlarımızın, artık tek başlarına, yaşamlarını sürdürebilecek kadar yetkinleştiğinden emin olunana kadar, gözetilmeleri ve kollanmaları ve asla istismar edilmelerine izin verilmemelidir.
Bu ivedi ihtiyacın görmezden gelinemeyeceğinin bilincinde olarak, yurt dışı ve yurt içindeki kadın kuruluşlarının da desteği ile, Genç Kız Sığınma Evi Derneği'ni 2006 yılında kurduk. Meslek kursları, eğitim bursları, psikolojik destek, sağlık tetkikleri, gerekiyorsa hukuksal sorunlarda uzman desteği ile ilgili çalışmalarımıza başladık.
Hedefimiz hayata talihsiz başlayan genç kızlarımızı kazanmak.
Yetiştirme yurdunda kalma süresi biten, ailesi tarafından şiddete ve cinsel istismara maruz bırakılan, töreler nedeniyle tehdit altında yaşayan ve zor durumda kalan 18-25 yaş arasındaki genç kızları sahiplenme, barındırma, eğitimine devam edenlerin eğitimlerini tamamlamasını sağlama, meslek edindirme ve toplumda birey olarak yaşamlarını kurabilmeleri için gerekli alt yapıyı oluşturmaktır.

Bu derneğe;
*Derneğe üye olarak,
*Ayni yardımda bulunarak,
*Kızların eğitim masrafları için burs sağlayarak ya da
*Kullandığınız sosyal medya alanlarında bahsederek destek verebilirsiniz.

Nakdi yardımlar için hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.
Derneğin http://www.genckizsiginmaevi.org/ adlı resmi sitesini inceleyip detaylara gözatabilirsiniz.

Duyarlı herkesi yardıma çağırıyorum, isteyen bu yazıyı olduğu gibi kopyalayıp yayınlayabilir.

5 Nisan 2012 Perşembe

Geçici Bekarlık Günleri

Bazen birini telefonla arayıp hatır sormak istersiniz, hadi elim bulaşıkta bitince arayayım, yoldayım gürültüden duyamam eve gidince sessiz sakince arayıp rahat konuşayım, şimdi iştedir müsait değilse akşam ararım, ördüğüm şu sıra sonunda şişi çıkayım(şişi çıkmak diye bir tabir vardı değil mi:) kafam karışmasın gibi milyon tane neden yüzünden aramazsınız ve o an her ne ile uğraşıyorsanız  işiniz bittiğinde %19286 ihtimal aklınızdan çoktan uçup gider. Hatta akıllanmayan siz bu durumu birden çok kez yaşayıp aramayı düşündüğünüz kişi sizden önce davranıp sitemleri sıraladığında "ben de seni arayacaktım yeminlen.." muhteviyatlı bir cümleyi mutlaka kurarsınız.

Bir de birinin ziyaret edilmesi aktivitesi birden fazla kişiyle yapılacağında organize olamamaktan kaynaklı benzer durum yaşanır,  kişiler bir türlü biraraya gelip gidemez zaman geçtikçe geçer ziyaretine gidilecek kişi hastaysa iyileşir, doğum yaptıysa bebek büyür, ev aldıysa evi eskir falan filan...

Demek istediğim şu, son bir kaç gündür kocacığın Ankara'da eğitimde olmasını fırsat bilip tüm borçlarımı kapatmaya başladım. 


İlk gece bütün kızlar yemeli içmeli bir toplanmaca yaptık çünkü bloglarda gördüğümüz kısırlar gözümüzün önünde bir perde halini almıştı, biryerlerimizin şişmesinden endişelenmeye başlamıştık.

Bugün de yukarıda bahsi geçen ziyaretlerin birini tamamladık. 

Zeynep Berra bebek -maşallah- ideal bir bebek olmuş, öp, kokla, konuş, yatır, kaldır, hoplat, zıplat, ye bitir sesi çıkmıyor. Öyle oynadık ki kucağımızda uyuyakaldı! Bu polka dot ayakları(burası Smilena'ya gelsin:) yeme de dur! Ye, Dua et Sev Filminde geçtiği üzere "bebek yapmak suratının ortasına dövme yaptırmak gibi"yse, ben bu dövmeden istedim ve evrene yolladım mesajı bir kez daha:)


                     ************************

2 Nisan itibariyle Otizm farkındalık ayındayız.Otizm nedir ilk kez duyuyorum ya da hakkında biraz okumak isterim diyorsanız sizi buraya  alalım. Ben o tarihlerde eğitim nedeni ile şehir dışında olacağımdan gidemeyeceğim ama fırsatı olanların gitmesi için bir duyurum olacak.


Konserle ilgili detaylı bilgi için burada otostop çekin.

************

Bu da bir çekiliş duyurusu; tıklayın siz de bıyıklanın:)
Ya da benim blogum bitanedir kendim yapamıyorum ama birisi benim için özel bir şablon tasarlasa tadından yenmez diyorsanız beni takip edin.

Son olarak,

Bir ara herkes gelin Ferhunde'nin şerrinden korkuyordu -normalde bu diziyi izlemem ama bu postu yazarken bir yandan Tv de açık- bence Fatmagül'ün yengesi Ferhunde'ye 1000 basar, ne hazımsızmış  şu kızın yüzü bir gülmedi yeter yahu:)