26 Aralık 2011 Pazartesi

Ortaya Karışık

Hafta sonu karanlııık, yağmurluuu, karlıııı ve soğuktu...
Her yerde yılbaşı coşkusu hüküm sürmekteydi, oluk oluk  insan kalabalığı akıyordu ıslak sokaklarda ve AVM koridorlarında...
Biraz nasiplendik bu karışık havadan. Ve...






Pekmezli püsküütler yaptım... Aldığı kadar un mevzusunu halledemedim bu kez, fındık tadı baskın, şekeri de az oldu, gelsin pudra şekeri imdada.. İşte burdan.




Kitapları gözden geçirme çalışmaları.
"Hayat seni korkutuyorsa, içini yakıyorsa, en yakınların çirkin maskeler takmışsa... hayat budur de, ikinci kez çağrılmayacağın bir oyun olduğunu söyle...." Amin Maalouf/Doğunun Limanları




Kilometrelerce uzaktan gelen hediyem, Van magneti. Böyle de küçük şeyler beni pek mutlu ediyor işte.Teşekkürler gönüllü yardımsever google insanı arkadaşım:))

23 Aralık 2011 Cuma

Pırasalı Börek

Annem bir sağlıkçı olarak çocukluğumuzda her şeyden yememizi isterdi ve evimizde pişen her yemekten herkesin az da olsa yeme zorunluluğu kuralı vardı. Zavallı babacıkın da sevmemesine rağmen sırf biz yiyelim diye pırasa yediğini çok sonra öğrendik:)  Ben de bu kuralı uygulamak istiyorum ilerde çocuğuma, böylece benim gibi yemek seçmeyen -kapuska hariç- biri olur belki.
Pırasa pek tercih edilmeyen zavallı bir soğangil. Tıpkı kereviz gibi onun da adını duyan kaçıyor...
Şimdi bu börek tarifi ile pırasanın sevilerek tüketileceğinden eminim çünkü tadan herkes çok beğeniyor. Çünkü böreğin içinde pırasa olduğu anlaşılmıyor.Biz zeytinyağlısını yemeyen kocacıkla bir böreği bir seferde bitiriyoruz neredeyse.

Pek sevgili Zerrin teyzenin arkadaşlarından geliyor tarifimiz:

Malzemeler:
3 yufka
1 demet pırasa (3-4 adet)
1 orta boy kuru soğan
15-16 adet kadar dolmalık fıstık
1/2 demet dereotu
1 yemek kaşığı kadar kuş üzümü
tuz, karabiber
İsteğe bağlı olarak kıyma

Harç için:
1 su bardağı süt
1 fincan sıvı yağ

Üzeri için:
1 yumurta sarısı

 

Soğanı yemeklik doğrayıp yağda kavurun ve fıstıkları ekleyin. (İstenirse kıyma koyun).Pırasaları ince ince kıyıp ekleyip kavurun. Dereotunu koyun, tuz, karabiber ve kuş üzümlerini de ekleyip kavurmaya devam edin.Pişince   soğumaya bırakın.

Harç için süt ve sıvıyağı çırpın. Yufkalardan birini serip üzerine harçtan sürün ve soğumuş pırasalı için 1/3'ünü dağıtın.Diğer yufkayı üzerine serin ve aynı işlemleri iki yufka için de tekrarlayın. Üst üste 3 yufkayı kenarlardan 1-2 parmak içeri kıvırıp kalınca rulo halinde sarın, bıçakla ikiye bölün .Üzerine yumurta sarısı sürerek 180c fırında üstü kızarana kadar pişirin.

Ben evdeki haşlanmış 1/2 su bardağı kadar nohutu da değerlendirmek için iç harca ekledim ve güzel oldu. Börekteki tatlı tadı da sevdiğimden kuş üzümünü fazla koyuyorum.
Immm nefis.

Not: Hazırladığınız böreği dondurucuya kaldırıp sonra da pişirebilirsiniz.

22 Aralık 2011 Perşembe

Çekiliş

ilk hediye çekilişime katılıyorum.
İşte link:
http://elfony.blogspot.com/2011/12/ylbas-cekulusu-vol-3.html
İsteyenler arkamdan gelsin.

21 Aralık 2011 Çarşamba

Aşure

Hani küçükken annelerimiz uyarırdı bizi olmadık şeylere heveslendiğimizde, boyumuzdan büyük işlere kalkıştığımızda, "bu ayakkabıları anneler giyer, bu giysi annelere göredir, arabada ön koltukta anneler oturur, bu çanta ağır anne taşır, kahveyi büyükler içer..." gibi. Ben de boyumdan büyük sandığım bir işe kalkıştım, üstelik annem bu kez telefonla yardım etti.

Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken annelerimizin, büyüklerimizin yaptığı ama onlar da bizi bırakıp gidince hem onlardan öğrenemediğimizden hem de günün getirdiği telaştan yapamayacağımız şeylerden konuşurken aklıma geldi aşure. Kaçımızın annesi salça, tarhana, erişte gibi köye özgü yiyecekleri yapıp kış hazırlığı yapıyor? Köyde yaşayan birkaç akrabamız yaptıklarından yolluyor bize böylece hala o doğal ve geleneksel tatları alabiliyoruz. Zaman içinde bu besinler "ev yapımı" ya da "organik" etiketi altında küçücük keselere konup marketlerin en pahalı raflarında yerini alacak, belki biz çocuklarımıza onlardan alıp yedireceğiz.

Bu sohbet sırasında aşure ayı olduğundan ama kimsenin eskisi gibi kapımızı çalıp yaptığı aşureden getirmediğinden bahsettik. Ben aşurenin zor yapılan ve annelerin tecrübeyle tutturabildiği bir tatlı olduğunu düşünüyordum o nedenle hiç yapmaya kalkışmamıştım. Düşündüm, her şeyin-kolay hazırlanan hazır aşure hatta sadece sıcak su eklenerek yapılan türk kahvesi gibi- yavaş yavaş hazırının çıkmaya başladığı şu günlerde bunu öğrenmeliyim dedim ve başladım yapmaya. Miktarları yine başucu blogum mutfaksırlarından danıştım.




Başında beklerken tatile gittiğimizde -o zaman yaz ayına geliyordu aşure ayı- babaannem ve dgudumla bir kova dolusu aşureyi babannemin komşularına dağıttığımız gün geldi gözümün önüne. Babam o halimizi fotoğraflamıştı, ortada babannem iki yanında ben ve dguducum, üzerimizde günün modası hugo baskılı yeşil kolsuz tshirtlerimiz,  mutlu mesut eve dönüyoruz sokak başından...

Hatta aşureyi -ne cesaretse- bu ayki gün toplantımıza götürmek niyetiyle yaptım. Telefondan anne desteği ile yürüttüğüm çalışma çevremdeki en acımasız eleştirmenler tarafından da iyi not alınca nasıl sevindim anlatamam. Tek falsosu erken attığım tarçını hemen çıkarmama rağmen bıraktığı yoğun tat oldu. 52 dairelik apartmanda görüştüğüm tek komşuma da "ben yaptım" diyerek vermek ayrı bir heyecandı:) 6litrelik tencere ağzına kadar doluydu,  miktarı abarttım diye düşünürken 2 porisyoncuk yiyebildim. Çok seviyorum ben aşureyi, yine yaparım:)

Sonuç olarak büyüdüm ben galiba, aşure bile yaptım.
Sırada turşu kurmak ve reçel yapmak var.

5 Aralık 2011 Pazartesi

İngilizce Hazırlık Sonrası

Lise ya da üniversitede hazırlık okumak bazıları için bir yıl yatış anlamına gelir. Ben ilkokuldan sonra okuduğum ve o zamanlar hala öğretmen takdiri kazanma meraklısı bir çocuk olduğumdan, gözümden uyku aksa da kelimeleri 25 kez yazıp anlamını ezberleyeceğim, ödevimi yapmadan okula gitmeyeceğim modundaydım. Hiç de yatış yılım olmadı. Bir de Grammar in use vardı, ödevi hiç bitmezdi.

Hazırlık okuyan çocuklar ne kadar hebelek hübelekse ailelerde garip bir beklenti durumu yaşanır, sanılır ki o yıl çocuk her şeyi öğrendi, gördüğü her turistle sular seller gibi konuşacak. Durmadan bir itiş her turiste doğru.
Bizde de benzer bir durum yaşandı.
Hazırlığı bitirdiğim yılın yazında Gümüldür'de bir pansiyonda ailece tatil yapmıştık. Kendime dönemin modası bir pen friend bulamamıştım, gelişime aç olduğum bir yazdı. Pansiyonda Hollandalı bir çift vardı -Ageet ve Stef, kız olanı Ageeth adını söylerken boğazını temizliyor gibi bir ses çıkarıyordu- , bizimkiler her fırsatta bana konuşmam için kaş göz yapıp duruyorlardı, neyse ki bir akşamüstü laf attım Ageeth olan turist insanına. Nasıl çocuğum, küçüğüm, o da kırmamak için cevap verdi herhalde, bizimkilerin göz hapsinde başladım ben what's your name, nerden geldiniz falan:)
Baktılar bizim aile heyecan içinde, dedecim oradan gururlanıyor wayy torunuma bak beaaa diye, anladılar bizim derdimizi, arkadaş oldular bizim aileyle sohbet ediyorlar, ben ortada tercüman havasında ...Hatta onlara çay demlemeyi öğretmiştim. Ne heyecanlanıyordum grameri doğru kullanacağım diye...
Onların tatili bitti, giderken kolları kopacaktı kızın el sallayacağım diye, adres verdiler bir de mektup atmam için, aahaaa çok komik ya ben de gidip mektup yazdım bir güzel bizimkilerin gazıyla, tabii ki cevap gelmedi hiç bir zaman, evlenip o adresten taşınmışlardır kesin diye avuttum kendimi...
Pratik yapmayınca unutulduğu için ben de köreldim yıllar içinde.İngilizce konuşamaz oldum.Geçen kış iş yerindeki polisler yardım istediğinde iki lafı bir araya getireceğim diye göbeğim çatladı, utandım resmen halimden.
Yerimi dguducuma devrettim. O lisede okudu hazırlığı ama o zamanlar İngilizceyi hiç sevmedi, bir de kurslara gitti durdu, hala gidiyor. Son bir kaç yıldır yabancı uyruklu arkadaşları sayesinde pratik yapma olanağı var, bir ara İspanyolcaya sardı, güncelliyor kendisini sürekli ve seviyor artık İngilizceyi.
Bir süredir alanında hatırı sayılır bir şirkette staj yapıyor ve ilerde orada bir iş kapacağı günleri hayal ederek gidiyor her gün işe. Geçenlerde şirkete Amerika'dan teftiş için gelmişler.Departman sorumluları kızın bir yere kadar gittiği sırada esas adam gelmiş masanın başına kızın nerede olduğunu sormuş.
Bizimkinin eli ayağına dolaşnış, ve cevap vermiş/ verememiş:
" he went to go..." 
Sessizlik...
Adamın yanındaki şirket insanı toparlamaya çalışmış.
Ben bile kurmadım o cümleyi ya, nerede o pratik???
Hadi yüklemi bulamadın, özne nerden çıktı??
Demek ki kriz anında tüm birikimin uçup gidiverebiliyormuş...
:))