29 Kasım 2011 Salı

Bir Mutfak Sırları Deneyimi: Cookiynen Savaş

Her şey bir ramazan günü depreşen açlığım sırasında iftar sofrası hayal etmemle başladı. Harıl harıl  internette yemek tarifi ararken buldum mutfak sırlarını, sayfa sayfa tarif yazdım, tek tek uygulamaya başladım...
Uzun zamandır takipteyim, geçen gün dostlarıma hazırladığım yemeklerden bazılarında da onun imzası vardı( hasanpaşa köfte, fırında kabak, yoğurtlu semizotu salatası). Çok beğendiler:))

Susam Sokağı'ndaki Kurabiye canavarı yüzünden kurabiye düşkünü biri oldum bence, onu ne zaman kurabiyeleri birbiri ardına azına tıkarken görsem hep canım isterdi.Geçen gün mutfak sırlarının cookie tarifi eklediğini görünce hemen eksik malzemeleri toparlayıp deneme listeme aldım. Bu akşama dair hayalim  sütümü bu cookielerle içmek birazını da şu yazımda bahsettiğim süpersonik çocuğa  -bu en sevdiği damlaçikolatalı kurabiyelerden- götürmekti.

Zorlu bir denemeydi, savaş desek daha doğru olur.
Lakin şuanda sol elim tutmuyor ve sanırım artık hayatımda bana eşlik edecek pıtır pıtır bel fıtıklarım oldu.

Neler Öğrendim:
Öncelikle şunu öğrendim ki; margarinle şekerin öyle krema kıvamında olana kadar çırpılması için milyarlarca dakika, güçlü el kol kasları gerekiyormuş. Benim "koy içine malzemeyi çalıştır, bir kenarda kendi kendine çırpsın çırpsın dursun" türünden bir mikserim olmadığından 45 dk. ya yakın çılgınca dans eden mikseri zaptetmeye çalışarak çırpmam gerekti, malzeme her yere sıçradığından lavaboda çırptım, fiş ancak yettiği için hiç kullanamadığım sol elimle kontrol etmek bir işkenceye dönüştü, sol elimi hissetmemeye başladığımda bir uzatma kablosu getirip el değiştirmeyi akıl ettim ama sabrımı denedim, devam ettim.

İlk aşamanın tamamlanması sırasında 3 kez vazgeçmeyi düşündüm ve bol bol mikserin bozulmaması için dua ettim.
Bu tarif 14 kocaman cookie vaadediyordu ama ben onca uğraşı 14 tane için vermiş olmak istemedim ve gözüme çok görünsün diye 28 orta boy çıkardım, fırınım küçük olduğu için de tepside yeterli boşluk bırakamadığımdan dökme, kocaman bir kurabiyem oldu, bıçakla kesip böldüm.
Şu an tepsiden bana bakıyorlar, tipleri hiç oricınıl tariftekine benzemedi:(
Altı hafif yanmış güzel kurabiyelerim oldu, lezzeti kıtırlığı yerinde, tipi biraz farklı ama olsun önemli olan iç güzelliği değil mi zaten? 


23 Kasım 2011 Çarşamba

Gökyüzünün Yarısı

Malum, her gün yer gök kadına yönelik şiddetle inliyor. 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kabul edilmiş ve her yıl bu kapsamda etkinlikler düzenleniyor. İstanbul'daki bir etkinlikten bahsetmek istiyorum.

Gökyüzünün Yarısı /Hayatlarını Değiştiren Kadınların Hikayesi

BM nüfus fonu (UNFPA) ile Hürriyet Aile İçi Şiddete Son kampanyası bu önemli günde "Gökyüzünün Yarısı" adında bir konferans düzenliyor.Konferans adını Amerikalı iki gazetecinin yazdığı kitaptan alıyor, kitabın adı da "Half the sky", kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğu anlamı taşıyan bu Çin atasözünden geliyor. Konferansta, hayatlarına şiddet değen mağdur kadınların öykülerini anlatan bu kitabın Türkçe çevirisinin tanıtımı da yapılacak, önsözü Elif Şafak'ın nadide ellerinden çıkmış, Doğan Kitap yayınlamış...

Yıllardır adli sistem içinde bir sürü şiddet mağduru kadınla karşılaşıyorum, gördüklerimden kat be kat fazlasının da sessiz kaldığını/kalmak zorunda bırakıldığını biliyor, bir yerlerde hala inleyen o canhıraş çığlıkların nasıl duymazdan gelindiğini idrak edemiyorum. 
Yine her yerde bir sürü etkinlik yapılacak, bir sürü tüy ürpertici şiddet hikayesi anılacak, kiminin suçlusu kiminin katili hala elini kolunu sallayacak, kimi mağdurlar da bir kaçış yolu bulup birilerine sığınacak...

Bu toplumsal cinsiyet eşitsizliği  illeti ne zaman yakamızdan düşecek???
Erkek çocuklara oyuncak silahlar almayı, onları "aslanım, koçum" diye sevmeyi, "göster teyzelere amcalara pipini" demeyi, kız bebeklere doğum mevlütlerinde gelinlik benzeri elbiseler giydirip daha o andan itibaren onları büyüdüklerinde "gelin, anne" olmaya özendirmeyi, sürekli korumacı yaklaşmayı............evet bunun gibi şeyleri yapmayı bıraktığımızda ve onlara "kızsın sen, erkeksin sen" demeden yaklaşmayı başardığımızda biraz biraz yol alabiliriz...

Bahçeşehir Üniversitesi' nde 25 Kasım 2011 günü düzenlenecek bu konferansın anlamlı geçmesini diliyorum...


                                                      

22 Kasım 2011 Salı

Moova Süt

Ben süt seven bir kimseyim, süt danasını geçebilecek kadar içebilirim.Öyle zararlı asitli içeceklere düşkünlüğüm olmadı hiç, canım istese ayda yılda bir kola içsem asidi kaçsın diye beklerim, bekleyemiyorsam içine şeker atarım. Biliyorum ayy ne kötü yapıyorum ama boğazım yanıyor napiimmm...Onun içün bana göre en içilebilir kola herkesin dudak büktüğü Pepsi'dir.

Eskiden her sabah kahvaltıda süt içerdim mutlaka ya da sütlü gevrek yerdim ama neden bilmiyorum zaman içinde bünyem laktozu sindirememeye başladı ve koca bir helyum balonu gibi uçmak istemediğimden ve çevreme de zarar vermek istemediğimden şimdi sadece yatmadan içebiliyorum :). Gaz yapmaması için kahve koyup denedim, yanında bişeyler yiyerek içmeyi denedim olmuyor da olmuyor, yine bıldır bıldır karnımda birileri koşuyor...Aslında BİM'de satılan Dost marka sütler var, bir denememde onun rahatsız etmediğini farketmiştim. Acaba diğer ürünleri gibi bu da bir süt çakması olabilir mi diye düşündüm.

Kutu sütlerde bir süredir tercih ettiğim bir marka vardı; Aynes. Denizli'den gelen bu lezzetin fabrikalarının da güvendiğim kişilerce bizzat gezilip onaylanması ile yoğurdunu da sütünü de severek tüketiyordum. Bir ara çıkan süt tartışmasından sonra ben de günlük pastörize süt içmeye başladım, tadı kutu sütlere oranla farklı, daha güzel. Geçen gün markette taze günlük süt bulamadım(hayret ilk defa tarihi geçenleri söyletmeden toplamışlardı heralde). Baktım sevgili market Aynes'i kaldırmış yerine Moova'ları dizmiş... Baya bir arandım içeride zira ben böyle durumlarda başka markaya zor geçerim. Bulamayınca aldım bir Moova, hiç de pişman olmadım. Benden geçer not aldı, hayvanlarına antibiyotik vermeyen üreticiler en proteinli, en doğal ve en lezzetli sütü ürettiklerini belirtiyor, bu lezzet de Söke'den geliyor...


Ambalajı da pek bir artistik, 500ml ve 1000ml lik paketlerle satılıyor, light almışım farkında olmadan, ballı içtiğimden anlamadım farkını.

Sevdim ben, tavsiye ediyorum.Hala gece içmeye devam(gündüze cesaretim yok), bir bardak ballı süt ardından rahat bir uyku...Sütten bu kadar bahsetmişken şarkısını çalmadan edemedim:)





16 Kasım 2011 Çarşamba

My trending topic:Diş Hekimi Fobisi

Ucu neredeyse antik çağlara dayanan bir diş tedavisi hikayem var benim. Birinci sınıfa başladığımızda arkadaşlarımın süt dişleri teker teker düşüp onlara yastık altından para kazandırırken benimkiler gelişim dönemimden bihaber çene kemiğime kazık çakmışlar gibi öylece duruyorlardı. Bir süre sonra hafiften sallanmaya başladılar, umutlandık, hala çıkmamakta inatçı olunca bizimkiler tuttu beni kolumdan doooğru diş doktoruna. Röntgende kalıcı dişlerin de gelmek üzere olduğu görülünce yer açmak için belli periyotlarda o güzel, minik, beyaz, inci dişlerimi biiiir bir çektiler...Koltuğa oturmadan da anlaşma yapıyordum, doktor çektiği dişleri bana veriyordu, annecikten aldığım küçük altın kutularında biriktiriyordum onları.

Tamam süt dişleri gitti ama yerine gelmesi gerekenlerden bazıları inatla rötar yapıyordu, bu kez Gülhane’ye nedenini araştırmaya gitmeye başladık. Oradaki bir doktor bendeki sorunun küçük çene-büyük dişler çatışması ve annecikteki “fabrikasyon hatasından” (evet bugün gibi hatırlıyorum cümleyi) kaynaklandığını, ilerde ortodontik tedavi görmem gerektiğini söylemişti. O günlerde yalvardığımı hatırlıyorum n’olur ben böyle olmasına razıyım, artık doktora gitmeyelim diye, annecikse (ileri görüşlü anne tavrıyla) sonradan ona teşekkür edeceğimi söyleyip inatla beni sürüklüyordu randevulara. 5. sınıfın yazımıydı neydi, bir yandan çeneye sığmayan azı dişlerimi çekiyorlardı ve kutumdaki diş sayısı artıyordu ama ben hala üstteki ön dişim ve hala yanına gelmeyen arkadaşının boşluğu ile yiyecekleri yandan yandan kemirmeye çalışıyordum.Zavallı ben...

Neyse ki ortodontik tedavi dedikleri şey başladı, İzmir Konak Diş hastanesi yollarını arşınladım yıllarca, oradaki doktorumdan da nefret ediyordum, hala aklıma geldikçe kinim depreşiyor, son birkaç yıl içinde anlaşıldı hatalı uygulama yaptığı.Üniversitede diş tellerimi sempatik bulanları hiç anlamadım, bir de sürekli ne zaman çıkacağını soranlara kıl kaptım, çıktığında “aayyy teller çok yakışıyordu sana, çıkartmasalardııııığğ” diyenlerle ilişkimi ayrı bir kategoride değerlendirdim. Tam özgürlüğüme kavuştum, özgüven fışkıran gülücükler atabiliyorum derken işte o mikemmel ortodontistin hatalarının sonuçlarıyla yüz yüze geldim. Haydi lilililililili yarrr!!!!

Diş bakımı konusunda o kadar hassasım, bıraksalar patolojik boyuta ulaşır, saatlerce diş fırçalayacağım ama 6-7 ay önce kontrol sırasında yeni bir diş problemi ile karşı karşıya olduğum ortaya çıktı. Şükür ki benim bir ihmalimden kaynaklanmıyor. Allah beterinden korusun diyorum tabi ama nedir bu bahtsızlık diye de sormadan edemiyorum. Ben ki 4 gömülü yirmi yaş dişi çektirmiş ve benzeri badireler atlatmış biri olarak o darbeli matkap gibi şey yüzünden bu yaşımda diş hekimi fobiği oldum. Dün akşam bildiğim ve o an uydurduğum bütün gevşeme yöntemlerini kullanmaya çalışmama rağmen nasıl gerildimse o koltukta, sabah hem çene ağrısı hem de tüm kaslarımın tutukluğuyla güne başladım. Ağzımda yanık diş macunumsu bir tat, bir hafta sonraki pansuman randevusunun stresi şimdiden başladı. İyi bir masaja ve hamam seansına ihtiyacım var.

                               
 http://www.tuvie.com/future-dental-chair-concept/(nasıltasarlanırsatasarlansıngerilimiazaltmaz)                                                                                                  

Bu arada, bunca yıllık ihtisasım sırasında karşıma çıkan hiçbir doktor diş macunu reklamlarındaki güler yüzlü, hastayla empati kurabilecek ve uygulama sürecini kolaylaştıracak gibi görünen, “6 ayda bir diş hekiminizi ziyaret edin” tiplerden değildi, öğrendiğim şeylerden biri de diş doktorlarının kendilerine “dişçi” denmesinden nefret ettiğiydi, aklınızda olsun gittiğinizde ağzınızdan kaçırmayın, malum sağlığınız onların ellerine mahkum, daha az acı çekmeniz ise size bağlı:)